DÂNE: دان
Din edinmek, zelil olmak, boyun eğmek, borç vermek- almak, yol, anlayış, yaşam tarzı, Yaklaşmak, dünya, alem, minimum, arz, yaklaşan , yakın, bedel, ceza, din, ibadet, saltanat ve idare.
Din edinmek, zelil olmak, boyun eğmek, borç vermek- almak, yol, anlayış, yaşam tarzı, Yaklaşmak, dünya, alem, minimum, arz, yaklaşan , yakın, bedel, ceza, din, ibadet, saltanat ve idare.
Bir şeyin etrafını tavaf etmek, daire şeklinde hareket etmek, dönmek, dolaşmak, birini bir işten çevirmek, alıkoymak, terk ettirmek, daire, bir şeyi ihata çepeçevre çeviren şey, halka, hezimet, mağlubiyet, felaket, konak, saray ,ev,belde, yurt, şehir.
Def etmek, savmak, yıldız parıldamak birini kovmak, aldatmak, pusu yeri edinmek belirsiz bir yerden aniden çıkıvermek
Çocuk anasını emmek, zelil olmak, boyun eğmek, zayıflamak, yalvarmak, niyaz etmek, bir şeye gizlice varıp yaklaşmak, güneş batmaya yüz tutmak, küçük çocuk, mütezelli kimse.
Vurmak, bir şeyi diğer bir şeye vurmak, bir kimseyi salıvermeyip tutmak, mühürlemek, şekil, çarpma, vurma, darbı mesel, anlatım, misal, gaza ticaret vs. için diyardan çıkıp gitmek, geçip gitmek, ifsat etmek, çalkanmak, eliyle işaret etmek, aralarını bozmak, yeryüzünde yürümek ayağı yere vurmak, yolculuk, nefesli çalgı çalmak.
Zarar vermek, mecbur etmek, bir şeye icbar etmek, zorlamak, mala nefislere isabet eden noksan ve hasar, ziyan, hastalık, sıkıntı, darlık, özür, zaruret, meşakkat, zorunlu, fakirlik, hastalık, kötü durum, darlık.
Debelenen her şeyi içine alan bir isimdir, bütün canlılar, hayvan vs. yavaş sessiz yürümek, emeklemek, bir şeyi sirayet ettirmek, akıtmak, yüzde ilk çıkan tüy- kıl, yol, hükümdar memleketi adaletle yönetmek
Ölmek, peşinden gitmek, geride bırakmak, bir işin akıbetini düşünüp taşınmak, başında göremediğini sonunda görüp anlamak, hezimet, her şeyin sonu, sırt, arka, sonu, encamı, işi idare etmek, sonu düşünmek, tedbir almak
Bir iş vs.ye sarılarak devam ederek çalışıp gayret etmek, kovup çıkarmak ve götürmek, adet edinmek, adet, hal, durum, gece ve gündüz, ay ve güneş, çadır dikmek- kurmak, davarı şiddetle sürmek.
Kuvvetle def edip itmek, uzaklaştırmak, izale etmek, reddetmek, sözü delillerle çürütmek, savunma, himaye etmek.