Okuyuş

MERYEM SURESİ DEĞERLENDİRME

MERYEM SURESİ  DEĞERLENDİRME

04.06.2021

Dua/ Dava

İnsanı, insanın yaşam alanını, evreni yaratan; bir amaçla insanı yeryüzüne gönderen; göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin sahibi O’dur(1). Asla unutkan olmayandır, insanın sahibidir. Önümüz ve ardımızdakilere de sahiptir(2). Alemleri yaratan, her an yaratmayı sürdüren, evrensel yasaları batırmadan devam ettiren aşkın varlığın davası, kulun duası ile örtüşünce Rahman’ın kullarına gıyablarında vadettiği Adn cennetleri verilir. Gönüllülük esasına dayalı sabır, sabırda dirençli süreklilik neticesinde sabah akşam rızıklanma söz konusu olur(3). O’nun vaadi her an gerçekleşir. Elçiler, inananlar bu davada/duada asla bedbaht olmaz(4). İnsan için bir davaya sahip olmak ve o davada maddi manevi tüm beklentilere karşılık bulmaktan daha güzel ne olabilir.

Gerçek Onur ve İzzet Rahman’a Aittir

Gerçek onur, güç, şeref, izzet, değer Rahman’a aittir. Onur ve şeref elde etmek; Allah’a kul olmak, tanıma mücadelesinde olmak ve hakkıyla takdir etmektir. Allah’a ya da ilaha tapınmak, kul olmak amacında olmayanların Allah’a ve dine bakış açısı, sadece kendilerine menfaat devşirmek; statü oluşturmak; kendileri için izzet, şeref, onur katmaktır(5). Allah’ı ve dini, yaşamına ve davranışlarına dönüştürmek amacı taşımayan her din ve Allah konusu ve meselesinin gündeme getirilmesi; Allah’ın dışında, yanında, O’nunla birlikte ilah edinmedir.

Zekeriya’nın Değerleri

Zekeriya kendini Yaratıcı’ya, dine adayan, yeğeninin korumasını üstlenen bir elçi ve nebidir. İnsanın hakikati öğrenmesi kimden ve nasıl öğrendiğinden daha önemlidir. Hakikatin sorumluluğunun yerine getirilmesi de öğrenilmesinden önemlidir. Zekeriya, adanmış Meryem’i Rabb’in rızıklandırmasını gözlemler, bu boyutu da ilerlemiş yaşında öğrenir. Zamana bağlı olarak oluşan gerek biyolojik gerek psikolojik gerek yaşamsal yönden zorlanmasına rağmen, Rabb’inden hemen, değerlerini ayakta tutacak Yakupoğulları’na mirasçı ve beğenilen bir gulam (cevval genç/çocuk) ister. Rabbi ile doğru iletişime geçerek içinde bulunduğu durumu yalnızca O’na belirtir, O’ndan kalben/içten, gönül dünyasında nasıl istemesi gerekiyorsa öyle ister; kendisine hayat verecek, ismini Allah’ın verdiği Yahya ile müjdelenir(6).

Yahya ile müjdelenince önce bunun (gulamın olması) nasıllığını sorgular; emin olmak için belirti, delil, işaret ister(7). İnsanı yoktan, hiçbir şey değilken yaratanın, yeniden yaratmasının aynı biçimde ve kolay olacağını vurgulanır(8). Üç gün, bir süre yükseğe çıkıp (mihrap), insanlardan veya gözlerden uzakta düşüneceğinin, durumu değerlendireceğinin işaretini alan Zekeriya, kavmine “Rabbi tesbih edin, O’nun değerlerini ayakta tutun.” diye vahyeder (telkin)(9).

Gulam olan, çocuk olan Yahya’ya Kitap’ı kuvvetle tutması söylenir; hikmet verilir. Çocuk olan elçiye hangi kitap ve nasıl bir hikmet verilmiştir? Yahya, Rabb’in katından rahmet ve temizlik verilen, korunanlardan olan, ana babasına iyi davranan, isyankâr olmayan özellikleriyle/değerleriyle anılmaya layıktır. Var olduğu, diri olarak görevlendirildiği, öldüğü gün selam/barış içindedir(10).

Allah’ın Nimetlendirdiği Elçiler

Ademoğlunun soyundan gelen, Allah’ın nimetlendirdiği ve nimetlerinin farkında olan resuller, nebiler, inananlar, ayetlerin belirtileri ortaya çıkıp zihinlerinde ve bilinçlerinde teslimiyet oluşanlar ve bunu davranışa, barışa götüren eylemlere dönüştürenler seçkin ve seçilmişlerdir. İstek ve çabalarının sonunda hidayetlenir, şefaate layık olur, daha fazla nimetlendirilirler. İslam kavramında birleşirler, kendileri, çevreleri, evren ile barış içindedirler. Birbirlerinin rakibi değil tamamlayıcısı, aynı ilahi mesajın farklı üslupla okuyanı ve yaşayanı olduklarını iddia eder ve ona göre davranırlar. Diğer elçilerin görüşlerini çürüterek yeni bir düşünce ortaya koyma çabası içinde olmazlar. Rahman’ın ayetleri karşısında ağlar, saygıyla eğilirler. Meryem’in, Zekeriya’nın, İsa’nın, Yahya’nın, İsmail’in, İbrahim’in, Musa’nın, Nuh’un, İdris’in ve insan neslinin okuyuşları, Rahman’ın merhameti olarak ortaya çıkar(11).

Kuran anlaşılır bir kitaptır. Hem o günkü toplumun dilinde hem de seviyesinde indirilmiştir. Allah, Kuran’ı insanın anlama seviyesine indirerek, benzetmelerle, betimlemelerle, örnek ve somutlaştırmalarla, tekrar tekrar, mantığını kurarak anlaşılır biçimde indirmiştir. Bu şekilde anlama; inananın, korunanın müjdesidir. Çünkü korunmaya giren insan için; inandığı değerlerin, olayların ve yaşadığı dünyanın anlam kazanması, çelişkilerinin ortadan kalkması, zihindeki düğümlerin çözülmesi, gönlünün ferahlaması, eminliğinin, güveninin artması söz konusu olur(12).

Herkes Cehenneme Yakındır

Birey, bakış açısındaki yanlış zihinsel ilişkilendirmesine zamanla kendini de inandırarak düşüncesini daha da ileriye götürür. Bu dünyadaki nimetlerin, ona emanet olarak verilen geçici şeylerin kendisine ait olduğunu, eldeki imkanların tükenmeyeceğini, kendisinden kaynaklandığını düşünmeye başlar. Gaybı, ileriyi bilircesine, Allah’tan bir söz almışçasına o günün/bitişin kendisine gelmeyeceği, gelse bile ileride daha iyisinin verileceği yanılgısına düşer. Bu durum zihinsel bir yanılsamaya yol açar. Düşünceleri sözlere, sözleri davranışlara, davranışları yazgıya dönüşür. Azabını oluşturarak süreklilik oluşturur; yapayalnız kalır; Rahman’ın huzurunda savunmasız, korumasız bir başına hesap verecek hâle gelir(13). Göklerde ve yerde hiçbir şey ve kimse yoktur ki Rahman’a boyun bükerek kul olarak gelmesin. Rahman hepsini kuşatmış, bir bir ortaya koymuştur; kıyam günü hepsi tek olarak, güvendikleri, dayandıkları olmadan gelir(14).

Düşünme yetisi olan her birey, cehennem ve cennet tasavvuruna sahiptir. Kime sorulsa cehennemle veya azabıyla ilgili bir şeyler neredeyse görmüşçesine zihninden dile dökülür. Cehennem ve cennetin hak edilmesi bu dünyada ise her ikisi de bize bu aynı uzaklıkta ve yakınlıktadır. Dünya hayatı yılların toplamından, ay, hafta, günlerden ibaret ise yaşadığımız olaylarda hatta anlarda cehenneme yakın oluruz; o an yaptığımız yanlış, hata, günah ve bu anların toplamı bizi cehenneme sürükler. Cehennemin yakınına yaklaştırıldığımızı, her an yanımızda olduğunu, bu noktada hiçbir insanın farklı tutulmadığını, dünya hayatı dediğimiz denenme sürecinin tamamında cehenneme düşme olasılığının olduğunu anlıyoruz. Çünkü bu kesinleşmiş bir hükümdür buyuruluyor. Garantici bir tavırla hareket edip cenneti cepte görme yanlışına düşmemek gerekir. “Cehenneme uğramayacak kimse yoktur.” (15)ilkesini böyle anlayabiliriz. Cennet için de aynı mantık geçerli olur. Cenneti de cehennemi de anlarken hem bu dünyada hem de öldükten sonra düşünebiliriz.

Meryem’in Değerleri

Meryem hem kadınlara hem erkeklere hem de çağlar ötesine çok önemli mesajlar bırakarak değerler üretir. Erkek egemen toplumda başta annesi, hemcinsi olmasına rağmen “Ben bir adak adadım ama bu kız.” diyerek onun en güzel biçimde Rahman’a kul olmasına engelmiş gibi yanlış algıyla hayata başlar.

Bir kadın olarak Meryem, adanmanın gereklerine en güzel şekliyle uyar, tüm insanlığa örnek olur. Meryem kendi değerini tüm sıkıntılara rağmen Allah’ın yardımıyla kendisi oluşturur. İster olayı biyolojik yönden düşünelim ister olaya bilgi, bilinç ve sorumluluk olarak bakalım isterse her iki yönden bütüncül bakarak anlam derinliği oluşturalım. Meryem, yalnız kendi değerini oluşturmakla kalmaz, kendi döneminde öğretici olur, kendinden sonrasının ortamını hazırlar. Peygamber amcasına bile bir değeri fark ettirmiştir. Zekeriya kendisine rızkın nasıl geldiği sorulunca “Rabb’im rızıklandırıyor.” der.

Meryem, Allah’ın değerlerine adandığında, ehlinden ayrılıp değerleriyle tek başına, onlarla arasına bir hicap/mesafe edinir. Bir beşer olarak benzeşen Ruh görevlendirilir (16). Meryem, Rahman’a sığınır. Elçi, tertemiz bir gulam ile müjdeler(17). Düşüncesinin, çabasının, iffetinin karşılığındaki müjdeye şaşırır; anlamaya çalışır(18). Rabb’imiz tarafından hem maddi hem de manevi olarak rızıklandırmanın kolay ve insanlar için delil ve rahmet olduğu yasası buyurulur(19).

Kendisine yüklenen sorumluluğu taşıyan Meryem, yüksek bir yere çekilir, cereyan eden süreçle/mehaz onu sürükler(20). Sorumluluğuna dayalı değerlerin alt yapısı oluşurken çok zorlanan, üzülen Meryem’e tahtından “Rabbi’n tahtını seriye kıldı, üzülme!” diye seslenilir(21). Olgunlaşan meyvelerine ulaşmak için çabalayarak gücünü toplaması, kararlılığını ve sabırda dirençliliğini elde etmesi öğretilir. Oluşan değerleri; kendisi anlatacak duruma gelinceye, toplum da anlayacak duruma gelinceye kadar tutar(22).

Gerçeğin zorunluluğu toplumla yüzleşmektir. Onu sahiplenerek/taşıyarak kavminin yanına gelir. Kavmi farklı zihni ilişkilendirmelerle onu anlayamaz. Alışılmışın dışında uydurma buldukları olay karşısında şaşırır. Dünkü çocukla (mehtteki sabi), dünkü beşik bebesiyle konuşmayı reddederler(23).

Elçiler değişse, toplumlar gelişse, mekân ve makamlar farklılaşsa bile elçilere gelen, onların uyması gereken emirler, yasalar aynı öze aynı sisteme sahiptir. Yahya’nın ortaya koyduğu değerlerin bir benzerini İsa’da gürürüz. Meryem’in hazırladığı ortama doğan ve onun değerlerini devam ettiren sabi/gulam olan İsa. Hakkında şüpheye düştüklerhak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur. Kullukta insan olmada görev ve sorumlulukta size eşdeğer biriyim. Bana kitap verildi. Nebi kılındım. Bulunduğum ortam mübarek oldu. Sağken salat ve zekât emrolundu. Anneme saygılı kılındım, şaki değil. Doğurulduğum/var edildiğim gün, ölüyor olduğum gün ve diri olarak görevlendiriliyor olduğum gün benim üzerime barış/selam vardır. (24)

Allaha çocuk edindirmek, isnat etmek; Allah’ı insanlaştırmak, insansılaştırmak; insanı tanrılaştırmak ona denk bir varlığın olduğunu söylemektir. Allah’ın nesep yoluyla evlat edinmesi söz konusu olamaz; çocuğa, ana-babaya aciz olan varlıkların ihtiyacı vardır. O; tektir, doğmamış ve doğrulmamıştır. Yarattığı varlıkların sahibi ve Süphan’dır. Değerleri ayakta tutan batırmayandır. O bir işi yapmak isterse ol der ve oluş sürecine girer. Yarattığı varlıklara benzemeyen, varlık düzeyinin üstünde bir varlığı yarattıklarıyla ilişkilendirme yalan iftiradır. Nesep durumu yaratıcı varlığın ilahlığına tek olmasına terstir. Bu iftira/yalan, Allah’a inkarda en üst düzey, O’nun ilahlığına saldırı, tek oluşuna saldırıdır. O’nu yarattıkları diğer varlıklarla ilişkilendirerek otoritesini sarsmaktır (25)

 “Benimle sizin aranızda bir fark yok.” diyen Meryem oğlu İsa’ya rağmen kendi aralarında ayrılığa düştüler, hiziplere bölündüler. Allah, nezdinde İsa’yı da diğer elçileri de insan düzleminde eşitler. Her bir kişinin aynı sorumluluğa sahip olduğunu belirtir. Ancak istikamet üzere olan yol budur. Kimileri İsa’yı yüceltip tabulaştırır. İnanmak istemeyen gaflette ısrar edenlerin işi bitirilmiş olur, dönüş ancak Allah’adır(26).

Sözü Önemseyen, Doğrulayan İbrahim’in Değerleri

Evrensel düzeyde değerler oluşturan İbrahim’i; Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar kendilerini ona nisbet etme yarışına girer. Din farkı nesebi inkâr söz konusu değildir. İbrahim, ya ebeti/ ey babacığım biçiminde saygıda süreklilik gösterir, saygınlığı düşürmez, elden bırakmaz. Kâfir bile olsa onun babası olduğu gerçeğini değiştirmez. Kâfir babaya nezaketle davranmak zorundadır. Muhatabın (babasının) şahsını hedef almadan sözlerinin sebeplerini sorgulayarak davranışının yanlışlığına vurgu yapar, böylece muhatabı onore ederek saygınlığını yok etmeden davet eder. Gerçeğin bilgisi yaş ile ilgili değildir. Yaşı az olan da bilgiye ulaşabilir. Babasını gerekçeleriyle, bilinç verecek şekilde, en doğru biçimde davet eder. Onu Allah’a ve hakikate bilgiye dayalı olarak şöyle çağırır.

“Bana bir bilgi geldi, Allah’ın bilgisinden bir bölüm geldi

Bilgimin kaynağı Allah’tır, bilginin gücü göndericisindendir

Hepsini biliyorum demiyorum, kendime ulaşanla hareket ediyorum

Bana gelen bilgiden dolayı bana tabi ol, Allah’a kul ol. Bilgiye tabi olunmalı.

Rahman’a tabi olmak gerekir. Aksi halde ben senin şeytana tabi olmandan korkuyorum.

İradenle tabi ol, ben elçi bile olsam sana hidayet edemem (27).”

İbrahim, babasıyla yıllarca mücadele eder. Tabii ki bu bir süreç, sürecin son noktasıdır. Olay bir sürecin sonuna geldiğinde artık söz biter. Taşlama uzaklaştırma tehdidiyle sonuçlanır. Kendi çağında o toplumun değer verdiği noktaya ulaşmış, kendince haklı olan baba, İbrahim’in ortaya koyduğu değerleri anlamak yerine, şeytanı veli edinen, ona dost olan yapıyı tercih eder. İbrahim’in kaygısı da tam bu noktadadır. Babası kendi ilahlarına tapmayı reddetmesinden dolayı; İbrahim’in inancını, düşüncesini sorgulamak, ortaya koyduğu mantıklı sorulara cevap vermek yerine babalık otoritesini kullanarak “Buradan seni recm etmeden git.” olur(28).

İbrahim, babasının bağışlanmayı/istiğfarı ve yanlışından dönmeyi/tövbeyi kendisinin oluşturması gerektiğini bilir. Ancak ümidini kesmeden dua eder, reddedilmeye rağmen dava edinir. Barış sana benden sana bir zarar gelmeyecek benden yana güvendesin. Haydi eyvallah, kal sağlıcakla. Yürek olarak ayrılıyorum. Beden olarak tapındıklarından ayrılıyorum.

İnkâr eden ana baba terk edebilir lakin onlara ihsan etmekten ayrılınamaz. Onlarla iyi geçinmek, aile içi ilişkileri doğru eksende devam ettirmek, bilgiye dayalı iş ortaya koymak gerekir. İbrahim düşünce olarak ve onun dışında taptıklarından ayrılıp Rabb’i veli edinince Allah, karşılık olarak nebi olarak Yakup ve İshak’ı armağan ediyor. En yüce dille anılmayı hak edecek evlatlar veriliyor(29).

Musa, İsmail, İdris’in Değerleri

Musa, özel konuşma için turun sağından seslenip fısıldaşan kimse kadar yakınlaştırdığımız muhlas (ihlası karşılık bulmuş) bir nebi ve resuldü. Seçkindi, seçilmişti. Alemlere merhametimiz gereği Harun’u hibe ettik. Merhametinin tecellisi olarak elçiyi gönderdik. Elçi merhametini gösterir ama Rahman, alemlere rahmet, inanan inanmayan, canlı cansız her şeye rahmet edendir. Rahmet Allah’a nispet ediliyor(30).

İsmail; vaadini yerine getiren, seçkin ve seçilmiş, ehline salatı ve zekâtı iş olarak işleten Rabbi’nin razılığı olan biriydi. Anmaya/hatırlanmaya değer oluşturmuştu(31). İdris; doğrulayan/sıddık, yüce bir yere, yüksek bir oluşuma yüceltilmiş bir nebiydi. Anmaya değer oluşturmuştu(32).

Salatı Zayi Edenler, Arzularına Uyanlar

Bir düşüncenin, idealin oluşması için ortama ve sürece ihtiyacı vardır.  Sadece Rahman’ın buna ihtiyacı yoktur. Allah’ın nimet verdiği nebiler, Adem’in zürriyeti ve Nuh ile beraber gemide taşınanlar, İbrahim ve İsrail’in soyu, Muhammet’in ümmeti günümüzdeki her birey, Allah’ın ayetleri okunduğunda teslim olur, Allah’la doğru iletişime geçer, şükreder, hakkıyla kul olursa yol gösterilmiş/hidayete erdirilmiş, seçkin olur. Evrensel olan bu yasa geçmiş, şimdi ve gelecek için de geçerlidir. Elçilerin oğlu, babası, kardeşi müstesna değildir. Arzu ve istekler, tüm duygular zamana mekâna göre değişiklik göstermez. Her insanda oransal olarak farklılık gösterir. Düşünme, karar verme, bilinç, akıl ve irade mekanizmasıyla duygu ve düşünceyi denetlemek insanın insan olmasının koşuludur. Eğer dua ile bir nesil, torpilli olmuş olsaydı onlardan, elçilerden sonra gelenlerin de bu dua çerçevesinde Yahyaların, İsaların, İsmaillerin, Yakupların devam etmesi gerekirdi. Görülür ki elçi adayı, evrensel yasayı görmezden gelen nesiller/gulamlar ellerindeki imkanlara güvenerek hareket ederse cehennemlerini hazırlar. Salatı zayi eden, istek ve arzularının esiri olanların sonu şeytana tabi olmak gayyayı boylamaktır(33).

Cennete Girenler

Kimler cennete girer, cennetini oluşturur? İnsan, geçmiş yaşantısından rahatsız olup yapılan yanlışlardan dolayı af dileme(istiğfar) durumuna gelir. Mevcut yanlış anlayışını değiştirir, geleceğe yönelik yönelimlerini doğru istikamet üzerine yönlendirir(tevbe). Doğru anlayışına uygun işlere yönelir, tövbe ve imanın davranışa yansıması, barışa götüren davranışlar ortaya koyar. Allah’a güvenir, Cennet dahil olurlar. Cennet tasavvuru en geniş kapsamıyla kullanılmış. Hem bu dünyada hem ölümden sonraki yaşamda mutluluk, güzellik, kendini bulma düşünülebilir. Onlar zerrece haksızlığa uğratılmaz. Özün cevherin, üretimin oluşturduğu Adn cennetlerine konulurlar. Adn cennetleri, Rahman’ın gaybde vadettiği, hakikatini göstermediği anlattığı, betimlediği, ideal olarak amaç olarak ortaya koyduğu cennetler. Boş sözün işitilmeyeceği, sabah akşam rızıklandırılmanın olacağı, korunanların varis olduğu cennetler(34). Rahman, inanıp sulh edici işler yapanlar için bir sevgi kılacaktır. İnananlara çok özel bir sevgi oluşturacaktır(35).

Helak Olan Nesiller

İnanmayan, inanmak istemeyen hem bu dünyada hem öldükten sonra dirilmeye inanmayanların durumu ortaya konmaktadır. Bu bilinç cenneti hak edemeyeceği, cennete ulaşamayacağı bakışıyla hareket eder. Kuranın pek çok yerinde inanmayan, emin olamayan, örten, görmezden gelenlerin öldükten sonra yeniden dirilme konusundaki tavrı tekrarlanmaktadır. İnsanın mantığına cevap verilir. Yoktan yaratan Allah’ın, kemik olduktan sonra yeniden diriltmeyi daha kolay bir şekilde yapabileceği ortaya konulmaktadır. Ayrıca şeytanlar da şeytanlaşmış insanlar da toplanır. Cehennemin havline/etrafına hazırlanır. İçlerinden azgınlıkta ve dirilmeye inanmamada en şiddetliler ayırılıp tescillenir. Her milletten her zümreden (şiadan) şeçilme olur. Biz biliriz derken yasalara uymayan, tevbe etmeyen, dönüşü gerçekleştirmeyenin sürecini Allah’ın ilmiyle bilmesi düşünülebilir. Bu, müdahale olmadan, akışın ortaya çıkaracağı durumdur(36)

Öğrenme mukayese/kıyaslamayla gerçekleşir, gelişir. İlk mukayese iblisin yanlış kıyaslaması neticesinde cennetten kovulması olarak karşımıza çıkar.  İşaretler, ayetler, belirtiler, deliller ortaya konduğunda hakikati örten, arkasına atan, inanmayan, görmezden gelenler; hangi kulübün, locanın daha güçlü olduğunu soruyor. Aslında bir alay, küçümseme söz konusu. İnananı küçük görmek hafife almak, alaya almak amacıyla yapılan mukayese. Yani maddi güç çoğunluk akıllılık şımarıklık kendilerini üstün görme hastalığı. Ancak nice güçlü, zengin, sayı bakımından çokluk gösteren, görüş, düşünce, fikir hatta teknolojik gelişmişlik yönünden daha ileri olan kavimler nesiller, topluluklar helak olmaktan, bozguna uğramaktan kaçamamıştır(37).

Bir zamanların en güçlü kavimleri (Firavun, Karun, Ad Kavmi, Semut Kavmi Moğollar, Romalılar, Persler, Vikingler…) helak olmuş, soluğu kesilmiş bir anlatı biçiminde silinip gitmişler. O şaşalı, azametli yeri göğü inletenlerin rahmanın gücü karşısında düştükleri durum tarihin çöp sepetinde hissedilemeyecek, fısıltıları bile işitilemeyecek durumdadır. Bir güce, bir boyuta, bir hakimiyete kavuşmuş geçmişin olmazsa olmaz hale gelmiş nice nesilleri bugün yok. Ancak sure boyunca anlatılan Meryem, İsa, Zekeriya, Yahya, İbrahim Musa, İdris, İsmail, değerleri bakımından hala anılıyor, bugüne gelmiş ışık tutuyor(38).

Yapılanların veya davranışların hemen cezalandırılmaması yine Rahman’ın yasası gereğidir. O gün, o saat gelene kadar mühlet veren Rabb’im öfkelenip hemen gazaba gelip adaletsizlik etmez, ilkelerine ters düşmez. Bu duygusal davranış, ilkeleri bozmak, ben sana gösteririm demek insana ait bir özelliktir.

Hemen cezalandırmamanın bu yönünün yanında insanın istiğfar ve tövbe ile yanlıştan dönmesi için zaman tanınma yönünün olduğunu görürüz.  İnsan istiğfar edip dönüşü gerçekleştiren ve salih amel işleyenlere kapısı açık dursun diye merhamet boyutunu ortaya koyar. Allah yarattığı kulları bizim evlatlarımızı ve sevdiklerimizi sevdiğimizden daha fazla seviyor, değer veriyor, özen gösteriyor(39).

Hidayetin artırılması

Hidayet, Allah’ın verdiği nimetleri fark edip yine onun sağladığı imkanlarla adım atmasına Rabb’in cevabıdır. Çift yönü olan bu kavram bireysel iyilik (hasenat); toplumsal, kalıcı iyilik (bakiyatüs salihat) biçiminde düşünebiliriz. İman artar; hidayet artar çoğalır genişler.  Allah; kalıcı, yararlı işler yapan, ayetlerin işaretleriyle aydınlanan kimselerin hidayetini artırır. Bu Rabb’inin yanında hem karşılık bakımından hem de varılacak yer/sonuç bakımından daha iyidir(40).

Huzura Toplanış

Küfrü tabiatı hâline getirenlerin üzerine içgüdülerini ve dürtülerini kışkırttıkça kışkırtan şeytanları musallat ettiğimizi görmez mi? İrade ve seçmeyle sınanmaya bir gönderme yapılıyor. Şeytanın musallat edilmesi iyi veya kötüden birini kendisi seçim yaptığında karar vermede irade göstermek için şeytanı bilmek ve tanımak gerekir. Mal, mülk, zenginlik, çokluk sebebiyle üstünlük sağlamaya çalışanlar, izzet ve şerefi Allah’ın yanında başka ilahçıklar edinirler. Şeytanın görevlendirmesinde resul kelimesi geçiyor. Küfretmeye başlayınca izzet, onur ve şerefi başka yerde arayınca şeytanın oyuncağı oluyor. Aslında saptıran şeytan değil belirtilen sebep sonuç ilişkisinde insan küfrediyor. Allah’ı ve onun değerini, zikrini görmezden geliyor, hafife alıyor; şeytan ondan sonra musallat oluyor. Allah şeytanı musallat ettiği için kâfir oldular değil(41). Yapıp ettikleriyle oluşturdukları kitabı okuyarak sonunda da Allah’ın huzuruna toplanırlar(42). Cehenneme sevk ediliş (vird), bir tutam otla koyunların suya sürü halinde götürüldüğü gibi olur. Korunanların Rahman’ın huzuruna gelmeleri bir konsolosun, önemli birinin karşılanması (veft) değerli konuğun ağırlanması gibidir(43).

Şefaat

Şefaat; çiftlemek, ikilemek, anlamına gelir; inananın durumunu ödüllendirmek, huzura toplanıldığında ödül fazlalığını katlamak için şefaat edilir. Allah’ı tanımayan, O’ndan çekinen, yüzü olmayan, doğrudan onunla irtibata giremeyeceği düşüncesi taşıyan kişi, işini bu dünyada yaptığı gibi aracılar katma çabası içine girer(44).

1. Meryem Suresi 65

2. Meryem Suresi 64

3. Meryem Suresi 61

4. Meryem Suresi 4

5. Meryem Suresi 81

6. Meryem Suresi 3, 5, 6

7. Meryem Suresi 7, 8, 10

8. Meryem Suresi 9

9. Meryem Suresi 10, 11

10. Meryem Suresi 12, 13, 14, 15

11. Meryem Suresi 58

12. Meryem Suresi 97

13. Meryem Suresi 77, 78, 79, 80

14. Meryem Suresi 93, 94, 95

15. Meryem Suresi 71

16. Meryem Suresi 16, 17

17. Meryem Suresi 18, 19

18. Meryem Suresi 20

19. Meryem Suresi 21

20. Meryem Suresi 22, 23

21. Meryem Suresi 24

22. Meryem Suresi 25, 26

23. Meryem Suresi 27, 28

24. Meryem Suresi 29, 30, 31, 32. 33, 34

25. Meryem Suresi 35, 88, 89, 90, 91

26. Meryem Suresi 37, 38, 39, 40

27. Meryem Suresi 41, 42, 43, 44, 45

28. Meryem Suresi 46

29. Meryem Suresi 47, 48, 49, 50

30. Meryem Suresi 51, 52, 53

31. Meryem Suresi 54, 55

32. Meryem Suresi 56, 57

33. Meryem Suresi 58, 59

34. Meryem Suresi 60, 61,62, 63

35. Meryem Suresi 96

36. Meryem Suresi 66, 67, 68, 69, 70, 72

37. Meryem Suresi 73, 74,

38. Meryem Suresi 98

39. Meryem Suresi 75

40. Meryem Suresi 76

41. Meryem Suresi 83

42. Meryem Suresi 84

43. Meryem Suresi 85, 86

44. Meryem Suresi 87

                                                                                                                                                                                  GÖKSU ÇETİN

 

Önceki