VAZAA : وضع
Bir şeyi bir yere bırakmak, koymak, mekan, yer, mahal, konu, mevzu, indirmek, manasından kaydırmak, doğurmak yükünü indirmek, uğraşmak, tenzilat, düşük, haraç, vergi, alçak gönülle, mütevazi.
Bir şeyi bir yere bırakmak, koymak, mekan, yer, mahal, konu, mevzu, indirmek, manasından kaydırmak, doğurmak yükünü indirmek, uğraşmak, tenzilat, düşük, haraç, vergi, alçak gönülle, mütevazi.
Birine söz vermek, sözle vadetmek, yerden bol bitki vs. ummak, sarp ve sert yer, korkulu yer, vaadleşmek, sözleşme zamanı ve mekanı, randevu, muayyer vakit, sözleşme vakti, ahit, birini bir şer vs. ile tehdit etmek korkutmak.
Toplamak, ihtiva etmek, sözü ezberlemek, anlamak,akılda hafızada tutmak, idrak etnek, kulak işitmek, malı toplayıp kasaya koymak, muhafaza etmak, korumak, kap, gürültü, feryat figan.
Birine öğüt nasihat edip kalbini yumuşatacak ve Allah’ın ikabından korkutacak şeyleri hatırlatmak, öğüt vermek, itaat etmesini isteyip tavsiyede bulunmak, vaaz, iyiliği emredip kötülükten men eden öğütçü, nasihatçi,.
Helak olmak, hapsetmek, alıkoymak, zelil kılmak, tehlikeli yer, randevu yeri, cehennemde bir vadi, iki şey arasındaki engel, büyük günahlar.
Bir yerde ikamet etmek, insanlardan uzak yaşamak, bir müddet evinde inzivaya çekilmek, felaket, afet, göçebe yaşayanlar(evlerini kıldan yapanlar), yapağı, deve, tilki vs. tüyü
Bir iş gerekli ve sabit olmak, kalp çarpmak, korku ve endişeden yüreği oynamak, lazım, gerekli, vacip, ihtiyaç, icap, birini bir şeyden çevirmek, tehlike, düşmek, düşen nesnenin sesi, yerinde sabit olmak, kıpırdamamak, güneş batmak, günde bir öğün yemek yemek, olması kaçınılmaz olan/ zorunlu olan, yükümlü, bir şeyi hakketmek, hakkı olmak, hakkı/ yetkisi olmak.
İstediğini bulmak, elde etmek, bilmek, üzülmek, öfkelenmek, zengin mal sahibi olmak, kainat, yaratmak.Kaybettiklerini bulmak, algılamak, elde etmek, herhangi birini veya herhangi bir şeyi bulmak.
Birinin yüzüne vurmak,yüzüstü, birine şerefte üstün gelmek, kişilik, birini bir yere göndermek, yönelmek, dümen, direksiyon, yüz, çehre, anahtar deliği, taraf, cihet, bir şeyin nefsi, zatı, kıble.
Birinden korkuca daha korkak olmak, ihtiyarlanmak-yaşlanmak, eski olmak, ürkmek, korkmak, korkudan titremek, su toplayan çukur, korkak adam