Kelime Açıklamaları
EZENE: اذن
Bir şeyi bilmek, açıklamak, arz etmek, ilan etmek, dinlemek, kulağına dokunmak değmek, birine izin vermek, müsaade etmek, namaza çağırmak, ezan okumak, hayvan ve insanlarda işitme organı kulak, kulp, kabza, müezzin, minare, ezanlık.
EVEYE: اوى
İnmek, konmak, sakin olmak, sığınmak, acımak, merhamet etmek, dönmek, toplanmak, yanına almak, yara iyileşmesi yakın olmak, barınak, korumak, barındırmak, ağırlamak, ev, ikametgah, mesken, mola, istirahat yeri, bir yere yerleştirmek.
LEBESE: لبث
Bir yerde eğlenip durmak, yerden ikamet etmek , ona bağlı kalmak, birini gecikmiş bulmak, yolda vs.de çok kere duran kişi, kurup çekmesi zor olan yay. gecikmek, katlanmak, kalmak, duraklatmak, beklemek ,durdurmak
FERAYE:فرى
Bir şeyi yarmak, kürk, tüylü ve kürklü deri, servet, yalan düzmek, yalan söz peyda etmek, iftira, yeniden düzülüp ortaya konan şey, uydurma acayip iş, karanlık iş, acayip karışık uydurma tuhaf iş,zenginlik, yalan düzmek, bir şeyi yarmak, yalan , iftira
EMERA:امر
Emir, vali, bey, kumandan olmak, emretmek, buyurmak, bir işin yapılmasını istemek, emretmek, talimat vermek, yönetmek, çoğaltmak, tamam olmak, amir, emre uyan, talep, istek, danışmak, meşveret etmek, kongre, danışma kurulu heyeti. Komuta, yönetici , hakim , otorite ,iktidar ,egemenlik, danışmanlık , istişare ,bekletme, şaşılacak şey, acaib, tuhaf, zor iş, fazlalık, ziyade, bereket. emir, buyruk. hal, durum, iş, olay, konum.
KEZİBE:كذب
Yalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalan,Yalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalanYalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalan
BEASE:بعث
Yalnızca göndermek, uykusundan uyarmak, görevlendirmek, harekete geçmek, kımıldamak, mebus, millet vekili, delege. teşvik etmek, boşanmak, özel heyet. gözetlemek, araştırmak, Basü Badel Mevt; “Öldükten sonra dirilmek”
ADEDE:عدد
Saymak ,birini dost sanmak zannetmek, gerekli şeyleri hazırlamak, hazır kılmak, ölünün güzel şeylerini anmak, adedi çok olmak, sayışmak, sayım, vergi, sıra , nöbet, adet, miktar, sezon, bir şeyi hazır olup beklemek, kesilmeyen pınar vs. Suyu, bir şeyde çokluk, zaman, mühimmat, benzer, eş
HEZEBE:حزب
Sertliği ve gücü olan topluluk,gurup, zümre, iş şiddetli, çetin ve zor olmak, zor iş isabet etmek, kavmi bölük bölük cem etmek, toplamak,yardım etmek, birinin partisinden /güruhundan olmak, güçlü olan insan topluluğu, kuranda beş sahifelik kısım, silah, pay, nasip, siyasi veya itikadi bir görüş üzerine birleşmiş topluluk, parti,
RAŞEDE: رشد
Doğru yolu bulup girmek,muvaffakıyyet, başarı, sulûk eylemek, irşad etmek, çocuğun reşit olduğuna karar vermek, danışmak, hak yolunda müstakim olan, akıllı, baliğ olan, erginlik, reşitlik, mürşit, delil, vaiz, rehber.
KASSA:قصص
Bir şeyi kırmak, kesmek, ölü birine yakın olmak, birine bir haberi anlatıp bildirmek, izini takip etmek, kısas hakkını almak yahut istemek, tetebbu edip araştırmak izini sürmek, kısas, ikab, ceza, ödeşme, makas, hikaye, destan, cümle, durum, haber, iş, ses.
FETEYE: فتى
Kerem ve cömertlikte üstün gelmek,fetva,fetva, görüş, delikanlı yiğit olmak, kızın çocukluk çağının geçtiği hükmolunmak, genç yiğit olmak, hizmetçi, uşak, , köle, cariye,, genç kız veya kadın.
DARABE: ضرب
Vurmak, bir şeyi diğer bir şeye vurmak, bir kimseyi salıvermeyip tutmak, mühürlemek, şekil, çarpma, vurma, darbı mesel, anlatım, misal, gaza ticaret vs. için diyardan çıkıp gitmek, geçip gitmek, ifsat etmek, çalkanmak, eliyle işaret etmek, aralarını bozmak, yeryüzünde yürümek ayağı yere vurmak, yolculuk, nefesli çalgı çalmak.
HASAYE: حصي
Sayı ile elde edilen bilgi, hesaplamak, sayılamayacak kadar çok, men etmek, karın sancısı, bir şeyde iz bırakmak, zimmetine geçmek, çakıl taşı çok olmak, bir şeyin miktarını bilmek, saymak, anlamak, çok sayı, sayı, nüfus sayımı, kuşatmak, hasat etmek, istatistik.
SELETA : سلط
Hakimiyet ve kudret vermek, yetki, musallat etmek, birini bir şeye tahrik etmek, teşvik etmek, hükmü altına almak, yönetmek, padişah, sultan, hüccet, vali, burhan, delil.
EMEDE : امد
Bir şeye müddet tayin etmek, müddeti belli olmak, son , nihayet, nihai amaç, darılmak, kırılmak, gücenmek, uzun vakitten beri, içinde bir yudum bile su bulunmayan tulum.
RABETA : ربط
Birine veya bir şeye bağlanmak, atı korumak için bir yere bağlamak, nöbet tutmak, sağlamlaştırmak, korumak için bir yere bağlamak, nöbet, birinin kalbini sabır sebat vererek kuvvetlendirmek, bağlanmak, ilişkili olmak, rabıta, tabıta tahtası, alaka, ilgi, bağlanılmış şey
ŞETATA : شطط
Uzaklaştırmak, zulmetmek, haktan uzaklaşmak, saçmalamak, haddi aşıp hak ve adaletten çıkmak, bir metaya pahasından daha çok fiyat istemek, uzaklık, servi boyluluk.