Okuyuş

KEHF SURESİ 71-77. AYETLER

KEHF SURESİ  71-77. AYETLER

29.12.2020

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـًٔا اِمْرًا(71

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْرًا(72

قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْرًا(73

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـًٔا نُكْرًا(74

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْرًا(75

قَالَ اِنْ سَاَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْن۪يۚ قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنّ۪ي عُذْرًا(76

فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَيَٓا اَهْلَ قَرْيَةٍۨ اسْتَطْعَمَٓا اَهْلَهَا فَاَبَوْا اَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا ف۪يهَا جِدَارًا يُر۪يدُ اَنْ يَنْقَضَّ فَاَقَامَهُۜ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ اَجْرًا(77

 

71.  Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman gemiyi deliverdi. (Musa): "Halkını boğmak için mi gemiyi deldin? Gerçekten sen çok tehlikeli/tuhaf bir iş yaptın!" dedi.

72.  "Sen benimle beraber bulunmağa dayanamazsın/sabredemezsin demedim mi?" dedi.

73.  (Musa): "Unuttuğum şeyden ötürü beni kınama/azarlama ve bana bu işimden dolayı bir güçlük çıkarma." dedi.

74.  Yine yürüdüler. Nihayet bir oğlana rastladılar/karşılaştılar. (O kul) hemen onu öldürdü. (Musa): "Bir can karşılığı olmadan temiz bir cana kıydın ha? Doğrusu sen, belirsiz/çirkin bir iş yaptın!" dedi.

75.  (O kul): "Ben sana, sen benimle beraber bulunmağa dayanamazsın/sabredemezsin, dememiş miydim? dedi.

76.  (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaş olma. (O zaman) benim tarafımdan sana özür ulaşmıştır.

77.  Yine yürüdüler. Nihayet bir kent halkına varıp onlardan yemek istediler (kent halkı) onları konuklamaktan kaçındılar. Derken orada yıkılmağa yüz tutan bir duvar buldular; hemen onu doğrulttu. (Musa): "İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın," dedi.

Kelime Açıklamaları

NEKİRA: نكر

Bilmemek, tanımamak, muğlak olmak, şekil ve durumu değiştirip tanınmaz kılmak, belirsiz kılmak, bir işi çirkin görmek, makul olmayan, bilinmeyen, meçhul.  

NESÂ: نسا

Bir şeyi terk etmek, bir şeyi unutmak, unutturmak, iş işleyen işini terk etmek, birinin siyatik sinirine vurmak, kadınlar, unutulmuş izi silinmiş şey, kavmi arasında değersiz sayılan adam,kadınlar anlamında imraetü kadın kelimesinin çoğuludur, feminizm.

TÂA: طاع

Boyun eğmek, yumuşamak, ağacın meyvesini toplamak, rıza göstermek, bir şeye gücü yetmek, itaat,  taat, muvafakat eden, gönülden davranan. İzin vermek, gönülden , isteyerek davranmak, örfde farz olmayan gönüllü yapılan ibadet, yapılacak faaliyetin tüm araç gereçleri kişide mevcut olması.

AZERA: عذر

Bahane, affetmek, mazur görmek, ayıp ve hatası çok olmak, mazeret, bahane göstermek, insaf etmek, helakle karşı karşıya kalmak, yalandan mazeret göstermek, şikayet etmek, iş güç gelmek,

CEDERA : جدر

Duvar, ağacın yaprakları tomurcuklanmak, bitki yeşermek, layık ve ehli kılmak, çiçek hastalığı, el çok çalışmaktan kalınlaşıp yarılmak, sur, uygun, layık, münasip, yakışır.

EHELE : اهل

Evlenmek, ahbap  edinmek, alışmak, ısınmak, akraba , aşiret, zevce , aile, bilgin, ilim ehli, uzman, eksper, meziyetler, ehliyet, salahiyet, yetki, milli, vatani, bir yerin sakinler, yaşayanlar, ahalisi, halkı, taraftarları,  sahipleri.

ZEKÂ : زكا

Bir şey artmak, fazlalaşmak, zengin olmak, işi iyi olmak, ıslah etmek, düzeltmek, övmek, temizlemek, tezkiye etmek, yücelmek, malının zekatını vermek, çift, bereket, büyümek, yetişmek , iyi kalpli olmak, her şeyin halis ve pak olanı, temiz, masum, dokunulmamış, doğruluk, dürüstlük,  günahsız.

EHAZE: اخذ

Bir şeyi almak, sahip olmak, edinmek,  tutmak, taklit, yakalamak, galebe etmek, kahretmek, alıkoymak, menetmek, engel olmak, ipnotizma, taklit,  ayıplamak, azarlamak, suçu karşılığı cezalandırmak, yol, usul, ilmin membaı, kaynağı.

KATELE: قتل

Öldürmek, yumuşak olması için şaraba su koymak, şiddetini kesmek elemini kaldırmak, aşağı ve zelil kılmak, bir şeyi gereği gibi tanıyıp bilmek, muhabere etmek, lanet etmek, savaşmak, bir işi kolayı ve münasibi ile tutmak, bir şeyin benzeri, bilerek öldürme, intihar, etkisiz hale getirmek.

ASERA : عسر

Zorluk, zaman zor  şiddetli olmak, borçluyu sıkıştırmak, işi güçleştirmek, bir şey güç sıkıntılı olmak, iflas etmek, zorlamak, mecbur etmek, düşünmeden konuşmak, söz çarpışık ve karışık olmak, sıkıntılı saat, her tarafa dağılmış topluluk, fakir

RAHİKA: رهق

Sefih olmak, ahmak ve vahşi olmak, yaklaşmak, yetişmek, vakti gelmek, bir şeyi bürümek, acele etmek, güç yetiremeyeceği şeyi yüklemek, günah, töhmet, cehalet,

SEELE: سئل

Sormak, sual etmek, bir şeyi birinden istemek, mesuliyet(sorumluluk

EMERA:امر

Emir, vali, bey, kumandan olmak, emretmek, buyurmak, bir işin yapılmasını istemek, emretmek, talimat vermek, yönetmek, çoğaltmak, tamam olmak, amir, emre uyan, talep, istek, danışmak, meşveret etmek,  kongre, danışma kurulu heyeti. Komuta, yönetici , hakim , otorite ,iktidar ,egemenlik, danışmanlık , istişare ,bekletme, şaşılacak şey, acaib, tuhaf, zor iş, fazlalık, ziyade, bereket. emir, buyruk. hal, durum, iş, olay, konum.

RÂDE:راد

Bir şeyi istemek, arzu etmek, dilemek, seçmek, niyet etmek, yapmasını istemek, irade, yüz tutmak, üzere olmak, gemide dönen demir, makara iği,yavaş hareket etmek, bir şeyin ardından koşmak, görüşünden düşüncesinden döndürmek, çalışmak

LEDÜNE:لدن

Yumuşak olmak,kıvrak,  zaman ve mekan zarfı olarak kullanılır. Zaman zarfı olduğunda  …de, …da , zaman, vakit, iken  anlamına, mekan zarfı olduğunda ise yanında, nezdinde anlamlarına gelir.

SAHABE:صحب

Biriyle ülfet edip yar ve hemdem olmak,arkadaş, dost edinmek, korumak, men etmek, boyun eğmek, bir şeyin maliki, eş, zevce, itaatkar, yosun tutmuş su, kabuğu soyulmuş dal,çok fazla birlikteliği olan, ashap, ehli, sahibi, musahabe(birlikteliğin uzun olması), sahabe.

ĞÂRA- ĞAYERA:غار

Namusa halel verecek şeyden ötürü kıskanmak, başka, onun dışında, gayrısı, diğeri,  Allah kullarına çok yağmur, hayır vs. ihsan etmek, mübadele etmek, değiştirmek, aslı üzerinde restorasyon yapmak, bir şeyden faydalanmak, bir halden diğer hale dönmek-değişmek- bozulmak, eşya bir birine benzeyip çeşitli ve aynı cins olmak, diyet, yedek parça, tağyir, tebdil, değiştirme, egoizmin zıddı başkalık.

CÂE: جاء

Geliş, getiriliş, rahat bir şekilde gelmek, getirmek, yağmur yağmak, iş yapmak, ortaya koymak, uymak, uygun gelmek, varmak, ulaşmak, beyan etmek, yapmak, başarı ile tamamlamak.

ZÂFE: ضاف

Birine misafir olmak, meyletmek, alışmak, yaklaşmak, sapmak, vazgeçmek, güneş batmaya yüz tutmak, korkmak ve sakınmak, bir şeyden korkup endişelenmek, süratle koşmak, kaçmak, isnat olunmak, vadi daralmak, sığınmak, korunmak, misafir, konuk, üzüntü, tasa, kıyı,canip, yan.

ĞALEME: غلم

Bulüğ çağına yaklaşmış çocuk, ergenlik çağı,küçük hizmetçi,ücretli kul, büyüme çağı, gençlik,cariye, kurbağa, kamlumbağa, deniz kabarıp dalgaları çoğalmak, terlemek için örtmek, kuyudaki su gözü- membaı, heyecanlı, çalkantılı, doğumdan on yedinci yıla kadar olan dönem, gençlik, genç adam, çocuk.

TAAME:طعم

 Doymak, yemek, tatmak, güç yetmek, birine yemek yedirmek, rızıklandırmak, yemek, gıda, ganimet,  çok ikram eden, balık oltasına takılan yem, hediye, rüşvet, ağacı aşılama,

RAKEBE: ركب

Dizine vurmak, hayvanın üzerine çıkmak binmek, binek, yolda yürümek, takip etmek, izlemek, kendi başına buyruk olup  düşüncesiz olmak, günah işlemek, yakışıksız iş işlemek, gemiye binmek, bindirmek, bazısını bazısının üzerine koymak, taciz etmek, rahatsız etmek, sıkıştırmak, biniş, semer.

HAREKA : خرق

 Elbiseyi yarmak yırtmak,  aşmak, yalanı düzmek, bir yandan diğer yana kadar kat edip delmek, icat etmek, şaşırmak, uğrayıp geçmek, bir şey çok yırtılmak, otsuz susuz yer, cehalet, ahmaklık, cebi delik israfçı

TALEKA : طلق

Bağdan vs.den kurtulmak, eşinden boşanmak ayrılmak, bir şey vermek, güler yüzlü tatlı dilli olmak, cömert, uzaklaşmak, çözmek, bırakmak, salıvermek, geçip gitmek, gitmek, giderilmek, bir şeye karışmamış aslı üzere kalan su, kayıtsız şartsız, genel.

KAZAZA : قضض

Duvarı şiddetle yıkmak, yer çakıllı ve molozlu olmak, bir şeyi dövüp ufaltmak, kırılmak parçalanmak, atılmak, duvar çatlayıp henüz yıkılmamak, ayıp, kusur.

SEFENE : سفن

Rüzgar yeryüzünü sıyırmak, bir şeyin kabuğunu soymak, gemi, gemicilik-yapımı-işi, sanatı, pek sert deri, bir şeyin dış yüzeyini törpülemek, rendelemek, zımparalamak.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu