Okuyuş

KEHF SURESİ 35-44. AYETLER

KEHF SURESİ  35-44. AYETLER

08.11.2020

وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَدًاۙ(35

 

وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا(36

 

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلًاۜ(37

 

لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَدًا(38

 

وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالًا وَوَلَدًاۚ(39

 

فَعَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَتُصْبِحَ صَع۪يدًا زَلَقًاۙ(40

 

اَوْ يُصْبِحَ مَٓاؤُ۬هَا غَوْرًا فَلَنْ تَسْتَط۪يعَ لَهُ طَلَبًا(41

 

وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَدًا(42

 

وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًاۜ(43

 

هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا۟(44

35.  Kendisine zulmetmekte olan bu adam, bahçesine girdi ve “Şu nimetlerin, bir gün yok olacağını hiç mi hiç zannetmiyorum!” dedi. 

36.  Ayrıca kıyametin kopacağını/saatin kıyamını da sanmıyorum; Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam/Rabbime döndürülürsem, herhâlde bundan daha iyisiyle karşılaşırım.”

37.  Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, sonra da seni bir adam biçimine koyan Rabbine küfür mü ettin?/uzaklaştın mı?"

38.  Fakat O Allah benim Rabbimdir, ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam!

39.  Bahçene girdiğin zaman: Maşallah, kuvvet yalnız Allah iledir! demen gerekmez miydi? Gerçi sen beni malca ve evlatça senden az görüyorsun ama

40.  Ne bilirsin belki rabbim bana senin bağından daha hayırlısını verir, senin bağının üzerine de Semadan bir afet indiriverir de çıplak bir düzlüğe dönüşüverir!

41.  Ya da suyu tamamen çekilir de, onu arayıp bulamazsın!”

42.  Derken bütün serveti istîlâ ediliverdi/kuşatılıverdi, bunun üzerine ona yaptığı masraflara karşı avuçlarını ovuşturup kaldı, o, çardakları üzerine çökmüş kalmıştı,   “Ah, keşke Rabb’ime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım” diyordu.

43. Allah'tan başka, kendisine yardım eden bir topluluğu da olmadı, kendi kendisini de kurtaramadı.

44.  İşte o durumda velilik yalnız hak olan Allah'a mahsustur. O'nun vereceği sevap da daha hayırlıdır, sonuç da daha hayırlıdır.

Kelime Açıklamaları

ĞÂRA- ĞAVERA : غار

Göz çöküp çukurlaşmak, çukur yere gitmek, günün sıcağı şiddetli olmak, bir kavim yada asker yardım için gelmek, birine baskın yapmak, hücum etmek, mağara, toz, dağda kayadan oyma oda şeklinde yer, vahşi hayvan ini, gece baskını, bir şeyin dibi, derinlik, yere batmış su, ağız içi çok insan topluluğu.

HASEBE : حسب

Saymak, hesap etmek, takdir etmek, ölçmek, zannetmek, yetmek, mükafatlandırmak, hesaplaşmak, hesaba çekmek, sanmak, tahmin etmek, addetmek, kafi, yeter, hesaba çeken , hesap gören, azap, şer, dolu, yıldırım, toz, çekirge .

NEFEKA: نَفَق

Harcama için gerekli azık, aile reisinin ehli eyali için bulundurması gereken yiyecek, giyecek, nafaka, NİFAK : Çift delikli hücre, köstebek yuvası (bir girişi ve çıkışı olan), iki çıkışı olan tünel, İki sayısı ile n-f-k kökü ile sıkı bir bağlantı vardır. NİFAK : NAFEGA: dostluk gösterip düşmanlığını gizleyen, içinde olanın zıddını gösteren. denenen girmek. Kafir de  nifakında küfrünü saklayıp  görünüşte imanlı görünmek, münafık bir kapıdan şer’e girerken, öbür kapıdan çıkar, tünel.

KÂME: قام

Dikilme ayak üzerinde kalmak, düzelmek, bir iş icra etmek, yürütmek, dosdoğru olmak, devamlı ve sabit olmak, hak zahir ve sabit olmak, bir şeyin direği nizamı, namazda ayakta durma, kıyamet, adaleti ayakta tutan.  her şeyi koruyan tutan esmaül hüsnadan, hükümran, makam, meclis, uygulamak, idareci, bir şeyin kıymeti değeri, durma, ikamet, ikamet yeri, istikamet,  vadini tamamlamak, sözünü tutmak, doğrulmak, kavim, topluluk, reis, başkan, idareci, tam ve kamil.

KAVİYE: قوى

Kavi, güçlü kuvvetli olmak, gücü yetmek, muhtaç, fakir olmak, kuvvetlendirmek, takviye etmek, aç, açlık, alıcı, alan, yağmuru az sene, kıraç, çöl yer, cesaret, şiddet, zor.

TÂA: طاع

Boyun eğmek, yumuşamak, ağacın meyvesini toplamak, rıza göstermek, bir şeye gücü yetmek, itaat,  taat, muvafakat eden, gönülden davranan. İzin vermek, gönülden , isteyerek davranmak, örfde farz olmayan gönüllü yapılan ibadet, yapılacak faaliyetin tüm araç gereçleri kişide mevcut olması.

VECEDE: وجد

 İstediğini bulmak, elde etmek, bilmek, üzülmek, öfkelenmek, zengin mal sahibi olmak, kainat, yaratmak.Kaybettiklerini bulmak, algılamak, elde etmek, herhangi birini veya herhangi bir şeyi bulmak.

CENNE: جن

Gece kararmak, kefenlemek, örtmek, kapatmak, akıl zail olmak,  , bitki uzayıp kalınlaşmak, karanlık basıp örtmek, cin, saklanmak, gizlenmek ,cinnet, cenin,  bir çeşit yılan, kalp, her şeyin içi, gizli iş,  ruh, gençliğin başlangıcı, kabir, ölü, kalkan, siper, kadının baş ve yüz örtüsü, cennet, küçük bahçe.

KALEBE: قلب

Bir şeyin altını üstüne getirmek, alt üst etmek, bir şeyi geriye döndürmek, çevirmek, denemek, tecrübe temek, inkılap, devrim, değişme, kalp, bir şekilden başka şekle çevrilmesi , döndürülmesi, bir işi bırakmak, geri dönmek, çekilmek, hile ,entrika, suyu hiç bitmeyen kuyu, burma bilezik, incelemek, teftiş etmek, gözden geçirmek, karıştırmak, değişmeye müsait, çabuk değişen, değişme, samimi, içten, bir şekilden başka şekle çevrilmesi , döndürülmesi, bir işi bırakmak, geri dönmek, çekilmek, hile , entrika.

 

 

NASARA: نصر

Düşmana karşı yardım etmek, zalime karşı gelmek, birbirini kollamak, yardım, Nusret, Hristiyan, destek, arka çıkma, zafer, galibiyet, destek veren, kollayan, yardım eden, müttefik, taraflar, yandaş, partizan, veli, hami, Hıristiyanlaştırma, vaftiz töreni.

RADEDE: رد

Geri döndürmek, vazgeçirmek, men etmek, bir şeyin vasfını diğer vasfa sokmak, yerine iade etmek, dönme, yerine koymak, sahibine geri vermek, reddetme, reddedilen, çirkinlik, mürtedlik, bir şey tekerrür etmek, cevap.

KEFEFE : كفف

Birini bir işten alıkoymak, men etmek, bir işten vazgeçmek geri  durmak, top yekün,  kör olmak, âma olmak, toplayıp biriktirmek, halka avuç açarak istemek(dilenmek), el, avuç, nimet, elbiseye kenar geçirmek, hepsi, tamamı, hep, insanlar bir şeye bakmak, için etrafına halkalanmak.

VELEYE : ولى

Bir şeye yaklaşmak, idare etmek, düzenlemek işini üzerine almak, yardım etmek, birini bir işe vali kılmak, idaresini ona  bırakmak, iki şeyi bir biri ardınca olmak, biriyle dostluk yapmak sevmek, geri dönmek yüz çevirip terk etmek, veli edinmek, daha layık uygun yakın, rab, efendi, aziz, evliya, bir işin otoriteri.  vasiyet ve tavsiyede bulunmak, vasi, veli, vali, vilayet, hüküm, soy-din-dostluk-mekan ve yardımlaşmada yakınlık anlamındadır.

SEVÂ: سوى

 Seviye, iş düzgün olmak, iki şeyi bir birine eşit kılmak, tesviye, mutedil, oturmak, kurulmak, kuşatmak, olgunluk, bir şeyin ortası, karşılığı, ifrat ve tefrit olmayan, düzgün, normallik, yönelmek, sağlamlık, Musevi, fark etmez, denk, kırk yaşına varıp kararını bulmak. düz, doğru, hak, adalet, hakikat, sağlam, zarar, hasar görmemiş, düzenli, uyumlu, uygun, ahenkli,  hep birlikte, hep beraber, benzer, aynı, istikrar, tam, aynı.

RABBE : رب

İnsanların başbuğu, idare edeni olmak,efendi, başa geçmek, bir şeyi tamir, ıslah etmek, terbiye etmek,mürebbi, düzene sokan, (RİBBİYYÜ):büyük insan topluluğu, insanları toplayan kişi, sabırlı , muttaki alim. Yoğunlaştırmak, bir şeyin maliki-sahibi, müteabbid, kaptan,

HÂTA : حطا

kuşatmak, himaye etmek, korumak, görüp gözetmek, kavramak, bir işi bütün yönleriyle bilmek, her yanından çevirip kuşatmak, çevre.Bir şeyi tamamen ya da tüm biçimleri ya da koşullarında kavramak ya da bilmek, bir şeyi dışsal ve içsel olarak bilmek, bir şeyin en özelliğine ulaşmak, bir şeyin kapsamlı ve tam bilgisine sahip olmak , bir yol ya da şeyi ihtiyatlı ya da tedbirli ya da sağduyulu bir şekilde takip etmek, önlem almak, emin olmak, en başarılı yolları aramak, en kesin yöntemi almak.

SÂA: ساع

Zayi olmak, kaybolmak, helak olmak bir saatten diğer saate geçmek, meşakkat, zorluk, saat, vakit  tayin eden, şimdi, kıyamet, 

ZANENE: ظن

Bir belirtiden meydana gelen şey, bu belirti güçlendikçe ilme götürür, çok fazla zayıflayınca vehime götürür, sanmak, sezmek, zan, itham etmek, töhmet, güvenilemeyen,  hayrı az kişi.

RAAYE:راى

Görme duyularıyla görmek, tefekkürle kalple görmek, akıl ile idrak etmek, bir şeye inanmak, itikat etmek, sonunu düşünmek, rüya, düş görmek, birini alim sanmak, bilmek. Yere bayrak dikmek.riya gösteriş yapmak, aynaya bakmak, riyakar, akciğer, zatüre,  inanç, akıl, görüş, tedbir, fikir, teklif

HAKKA:حق

Hasma hak üzere galip gelmek, uygunluk ve uyumluluk,  bir şeyi hikmetin gereği olarak yaratana ve yaratılana hak denir, gerçek, gerektiği yerde gerektiği kadar gerektiği zaman ortaya konan fiil/hareket ve söze de hak denir, delillerle ortaya koymaktır, haberin hakikati üzerine durmak, birine gelmek, işin hakikatini anlayıp yakinen idrak etmek, tasdik etmek, düğümü sağlam bağlamak, iş sabit ve doğru olmak, adalet, mal, kıyamet, musibet, İslam,  mülk, vacip, borç, ödenmesi gerekli olmak,

SÂBE:ثاب

Dönmek, mülakat vermek, çoğalmak, toplanmak, (su) toplanmak, dolmak, cezasını  karşılığını vermek, bir şeyin iadesi, elbise, esbab, mükafat vermek, sevap kazanmak, denizin med halinde taşan suyu,

ARAŞE:عرش

Gölgelik yapmak, çardak kurmak, evi bina etmek, taht yapmak, meyletmek, sapmak, hayran kalmak, bir işi geciktirmek, mülk, izzet, şeref, şan, işin kıvamı, ikamet etmek. inşa etmek  kafes yapmak (üzüm şarabı için), asma sapı yapmak, çatıyı yükseltmek (bir ev veya yapı), yerleşmek taht, çardak, köşk, çatı, güç , egemenlik.

KALELE: قلل

Az ve nadir olmak, azalmak, bir şeyi az bırakmak, bir şeyi kaldırıp yüklenmek, azlık ,sevketmek, müstakil, bağımsız olmak,

ASÂ-ASEYE: عسي

Ca’mid fiil, ihtimal ki, umulur, ola ki, belki, olabilir, arzu ve ümit etmek, olayazdı, işe uygun, münasip, layık, yakışır

TERABE:ترب

Bir şeye toprak koymak,toprak,  çok fakir ve muhtaç olmak, yaşdaş olmak, yaşıt, muasır, yerin üst sathı, kabir, kapı sürgüsü , bekçi.

SAADE : صعد

Dağ merdiven  vs.ye çıkmak, kaldırmak, yükseltmek, uzak gitmek, yüksek yerlere gitmek, meşakkat, güç, yokuş, yeryüzü, toprak, geniş yer

HÂRA( HAVERA) : خار

Bir şey kırılmak, kuvvet düşmek, kesilmek, öküz böğürmek, bir şeyi bir tarafa meylettirmek yatırmak, aç olmak, sığır, davar, ceylan veya ok sesi, denizde akarsuyun döküldüğü yer, rektum, yumuşak düz yer, yemine ahde vefa göstermemek, bozulup kokusu değişmek.

FEEYE : فءى

Kafasını vurup yarmak, açılmak, iki şeyin aralığı ayrılıp açılmak, iki dağ aralığında olan ayırım yeri, akşam, gece, grup, fırka, topluluk, cemaat

TALEBE : طلب

Birinden bir şeyi istemek, arzu etmek, bir şeyin varlığını araştırmak, çağırmak davet etmek, uzaklaşmak, hakkını istemek, talep etmek, gerektirmek, talip olmak, öğrenci, aday, lüzum.

BÂDE- BEYEDE : باد

Helak olmak, mahvolmak, güneş batmak, çöl, sahra, helak eden öldürücü, buğdayı harman yerine yığmak, harman yeri, şu var ki, ancak, çünkü anlamlarında, kullanılır.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu