Okuyuş

ZEYTİN AĞACININ MİTOLOJİK HİKAYESİ VE TARİHÇESİ

ZEYTİN AĞACININ MİTOLOJİK HİKAYESİ VE TARİHÇESİ

21.09.2022

ZEYTİN AĞACININ MİTOLOJİK HİKAYESİ VE TARİHÇESİ

Görüntüsüyle bile insanları cezbeden, 10 metre yüksekliğe kadar ulaşabilen zeytin ağaçları çok eski tarihlerden bu yana en köklü, en güçlü ağaçlardandır. Kökeninin Hz. Âdem’in ağrısına çare olarak yeryüzüne indiği günlere kadar uzandığı söylenir.

Zeytin ağacına tarihler boyunca farklı anlamlar yüklenmiştir. Özellikle zeytin ağacının yaprakları akıl, zafer ve barışın temsili olarak bilinmektedir. Bir güvercinin Nuh’un gemisine zeytin dalı ile dönmesi ile büyük sel felaketlerinin sonlandığına inanılmaktadır. Birçok inanışta da zeytin dalı uzatmak, barışın işaretidir.

Antik Yunan, Mısır, Roma gibi tarihin her aşamasında zeytin ağacından ve zeytinyağının yararlarından söz edilmektedir. Zeytin çekirdeği ilk olarak M.Ö. 3700’lü yıllarda Ege Denizi’nin Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmıştır. Bu bilim adamları tarafından da kanıtlanmıştır.

Zeytin ağaçlarıyla ilgili tam tarih bilinmemekle birlikte 15. Yüzyılda Sevilla’dan zeytin fideleri getirilmiş ve İspanyollar tarafından fethedilen Batı Hint Adaları’nda ekilmeye başlanmıştır. 16. Yüzyılda Avrupa’dan gelen İspanyol misyonerler ise Kuzey ve Güney Amerika’da zeytin yetiştirmeye başlamışlardır. Buralardan Amerika kıtasına yayılan zeytin Meksika, Peru, Kaliforniya, Arjantin, Şili gibi yerlerde de yetiştirilmeye başlanmış; Avustralya, Güney Afrika, Çin ve Japonya’da zeytin ağaçları dikilmiştir. Özü Akdeniz’de olan zeytin ağaçları yavaş yavaş dünyanın birçok ülkesine yayılmıştır.

Zeytinin eşsiz medyasından çıkarılan yağ önce gecelerimizi aydınlattı, mabetlerimizi kutsadı, ruhumuzu rahatlattı, sonra saçlarımızı, cildimizi güzelleştirdi, vücudumuzu ovdu, geliştirdi ve temizledi ve nihayet mutfağımızın baş tacı oldu. Ne var ki, kökü tarih öncesine dayanan yabani zeytin ağacının kaç bin yaşında ve anayurdunun tam neresi olduğu konusunda arke botanikçiler, tarihçiler ve arkeologlar arasında bir görüş birliği yok. De Candolle ve Pelletier’ye göre, Anadolu, Suriye ve İran; kimine göre Girit, Yunanistan, belki de Kuzey Afrika, Atlas Dağları, Aşağı Mısır. .. Dahası, yabani zeytinin ilk kez nerede ve kimler tarafından ehlileştirildiği, nereden nereye yayıldığı konusunda da gene farklı görüşler söz konusu.

Öte yandan, Güney Kafkasya’dan İran’a, buradan da, Akdeniz’de Suriye ve Filistin kıyılarına uzanan bölgede zeytin ağacı ve kültürünün varlığı, bu tartışmaları daha da alevlendiriyor. Zeytinin ve en azından asıl yurdunun Güneydoğu Anadolu ve özellikle, Mardin, Maraş ve Hatay üçgeni olması en güçlü olasılık. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde, örneğin güneyde’ Akdeniz’de Torosların eteklerinde Antalya ve İçel’de, batıda Muğla’da, Aydın Çine’de kendi kendine yetişen ve çoğalan yabani zeytin ağaçları, “delice”lerin bolluğu, Bafa ve Kuşadası yörelerinde adeta ormana dönüşmeleri, İzmir Çeşme’de dağda taşta karşımıza çıkmaları, daha kuzeyde Çanakkale, Balıkesir ve Bursa’ya kadar yer yer kendini göstermesi, buna karşılık öteki zeytincilik bölgelerinde insan eliyle dikilmiş ağaçların dışında nadiren bulunması ya da hiç bulunmaması, zeytin ağacının anayurdunun günümüz Türkiye’si olabileceği savını destekliyor. Nice uygarlıklara ev sahipliği yapmış Anadolu’nun eşsiz arkeolojik zenginliklerinin, ancak yüzde 10’u bile geçmeyen bölümünün bugüne dek gün ışığına çıkartılabildiğini düşünürsek, zeytin ağacı ve zeytincilikle ilgili her yeni buluntunun bu görüşün Ama açık olan bir şey var, o da yabani zeytin oleaster’in aşıyla “ehlileştirilmesi” ve bir kültür bitkisi olan sativa’ya dönüştürülmesinin yeryüzünde ilk kez M.Ö. 4000’lerde Anadolu, Doğu Akdeniz ve Güney Ön Asya’ da; kabaca Adana, Gaziantep’ten başlayıp, Suriye, Lübnan, İsrail’e inen Akdeniz kıyı şeridi ve hinterlandında gerçekleştirildiği. Ve bu mucizeyi büyük olasılıkla Samilerin başardığı sanılıyor. Savunulmasını kolaylaştıracağı ortadadır.

Peki, bundan binlerce yıl önce hangi insanoğlu, bu yabani ağacı aşılayarak daha bol, daha az acı, daha büyük ve yağlı zeytin taneleri elde etmeyi, yağını sıkarak günlük yaşamında kullanmayı başardı? Bilimsel olarak kimse kesinlikle bilemiyor, efsaneler dışında sadece varsayımlar söz konusu. Uluslararası saygınlığa sahip Dünya Zeytin Ansiklopedisi yazarı J 0se M. Blazquez “Zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadolu’ da başlamıştır” görüşünü savunuyor ve bu bölgede eski dönemlerde yaşamış halklar içinde yalnızca Asur ve Babillilerin zeytincilikle ilgili bilgi sahibi olmadıklarına dikkat çekiyor. Ama zeytini ilk ehlileştirenler, üzüm, incir, nar, hurma gibi birçok meyve ağacının ilk yetiştirildiği uygarlıklar beşiği Ön Asya’da, Suriye ve İran’ın kesiştiği yayda oturanlar olsa gerek: Persler, Mezopotamyalılar ve büyük bir olasılıkla, Akdeniz’in doğusundan içeride Mezopotamya’ya kadar yayılan Suriyeli ve Filistinliler. Nitekim, Yakın Doğu’da zeytin yetiştirildiğine ilişkin en eski kalıntıların İsrail ve Ürdün’de kalkolitik döneme (M.Ö. 3700-3200) kadar gitmesi de bu tezi güçlendiriyor.

Bu halklar, tarım ve ticarete yatkınlıkları ve becerileriyle yabani zeytin ağaçlarını aşıladılar. Onlara iyi bakarak, daha sık yapraklı ve daha çok yağ veren bir kültür bitkisine dönüştürdüler, çoğalttılar ve önce Akdeniz kıyı şeridi boyunca geliştirdiler, sonra da başka yerlere yaydılar.

Zeytinin bir kültür bitkisine dönüşmesi, M.Ö. 4000’lerde gerçekleşti. Ancak, meyvesinin sıkılıp yağının çıkarılması, zeytinyağının yaygınlaştırılması için yaklaşık 1500-2000 yıl daha gerekecekti.. Gerçekten de, Tunç Çağı’nda Akdeniz’de zeytinciliğin yaygınlaştığı sadece zeytin çekirdeklerinden değil, bulunan yağ presleri, saklanan kaplar, vazo ve fresklere yansıyan artistik çalışmalarda ortaya çıkıyor. “Verimli hilal” olarak adlandırılan bölgede, özellikle Fırat ve Asi ırmakları arasındaki ticaret merkezi Palmira’nın zeytinyağı çok ünlendi. Suriye ve Lübnan kıyılarında yaşayan Finikeliler aracılığıyla, önce zeytinyağı ticareti, ardından fidelerle taşınan zeytin kültürü, M.Ö. 2600-1600 arası önce güneyde Mısır’a, batıda Kıbrıs, Girit ve M.Ö. 1400-1200’lerde Anadolu yoluyla Yunanistan’a, M.Ö. 700’lerde Kuzey Amerika’da Libya ve Tunus’a, Akdeniz’in iki yakasında genişledi. Yunanlıların M.Ö. 8. yüzyılda zeytinyağıve şarap gelirleri ile kurdukları Syrakusa kolonisiyle Sicilyalılara, sonra Romalılara ve onlardan da Fransızlara, İspanyollara ve nihayet Portekizlilere ulaştı. Tabii, bu tarihlerde belli bir kesinlik ve doğru kronolojik sıralama olması imkansız. Giritlilerin zeytini çok daha önce, M.Ö. 3000’lerde bildiklerini öne süren kimi tarihçilere göre, İtalyanların zeytinle tanışması M.Ö. 1200’lere kadar uzanıyor. Kimileri de zeytinin İtalya’ya Yunanistan’dan değil , İmparator Lucius Tarquinius döneminde (M.Ö. 616-578) Trablus veya Tunus’tan getirildiği görüşünü savunuyor: Romalılar Kuzey Afrika’yı fethettiklerinde, yöredeki Berberi halkın yabani zeytin ağaçlarını aşılamayı bildiklerini ve kültürünü çok geliştirdiklerini göreceklerdi… Her yeni arkeolojik bulunm, araştırmacılara yeni ufuklar açarken, o güne dek doğru kabul edilen nice görüşün de sorgulanmasına neden oluyor. Örneğin, 1957 yılında Cezayir’in güneyinde Sahra’da Tassili bölgesindeki dağlık alanda ortaya çıkarılan ve M.Ö. 5000 – M.Ö. 2000’lerde yapıldığı sanılan mağara resimlerinde başları zeytin dalından taçlarla süslü insan figürleri yöre halkının zeytine yabancı olmadığını kanıtlamıyor mu?

ZEYTİNİN FAYDALARI NELERDİR?

  • Zeytinin, zeytin çekirdeğinin ve zeytinyağının insan vücuduna şifacı denilebilecek faydaları bulunmaktadır.
  • ·Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazıdır. Güçlü bir vitamin kaynağıdır. İçeriğinde sodyum, potasyum, demir, magnezyum ve fosfor bulunur.
  • ·Kalp hastalıklarına karşı koruyucudur.
  • ·Sindirimi kolaylaştırır.
  • ·Bağışıklık sistemini düzenler.
  • ·Mide hastalıklarına karşı koruyucudur. Mide rahatsızlıklarını giderir.
  • ·Tokluk hissi verir. Diyet yapanlar için özellikle tüketilmektedir.
  • ·Saç sağlığı için önemlidir. Saça sağlıklı görünüm verir ve uzamasında etkilidir.
  • ·Cildi güzelleştirir ve canlandırıcı etkisi vardır. Kırışıklıkların görünümünü azaltır.
  • ·Enerjiyi arttırır.
  • ·Vücudu dinç tutar, dışarıdan gelen etkenlere karşı koruyucudur.
  • ·Kanser oluşumunu önler.
  • ·Tırnakların kırılgan yapısını besler ve güçlendirir.
  • ·Doğurganlık açısından faydalıdır.
  • ·Çocukların gelişimi için önemli bir besindir.
  • ·Kan yapıcıdır. Kan değerini yükseltir.

 

(ANOMİN)