Okuyuş

KEHF SURESİ 45-49. AYETLER

KEHF SURESİ  45-49. AYETLER

17.11.2020

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا(45

 

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا(46

 

وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَدًاۚ(47

 

وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفًّاۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِدًا(48

 

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَا لِ ‌هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًاۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَدًا۟(49

45.  Onlara dünya hayatının, tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten bir su indirdik, Yerin bitkisi onunla karıştı ve rüzgarların savurduğu çöp kırıntıları haline geliverdi. Allah, her şeye kadirdir/iktidar sahibidir.

46.  Mal/meyl edilen şeyler  ve oğullar/bina ettiğiniz şeyler dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan güzel işler ise Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır, emelce/umutça da daha hayırlıdır.

47.  O gün dağları yürütürüz; yeri al açık/açığa çıkmış görürsün,  onları toplamışızdır da hiç bir kimse bırakmamışızdır.

48.  Ve hepsi sıra sıra senin Rabbine sunulmuşlardır: "Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi bize geldiniz! Oysa siz, size bir zaman tayin etmeyeceğimizi/vaadimizin gerçekleşmeyeceğini sanmıştınız!

49.  Kitap konulmuştur. Suçluların onun içindekilerden korkarak: "Vah bize, bu Kitaba da ne oluyor, ne küçük ne de büyük hiçbir şey bırakmıyor, her şeyi sayıp döküyor!" dediklerini görürsün. Yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabbin kimseye zulmetmez.

Kelime Açıklamaları

VAZAA : وضع

Bir şeyi bir yere bırakmak, koymak, mekan, yer, mahal, konu, mevzu, indirmek, manasından kaydırmak, doğurmak yükünü indirmek, uğraşmak, tenzilat, düşük, haraç, vergi, alçak gönülle, mütevazi.

ARADA: عرض

Bir şeyi diğer bir şeye arz etmek, göstermek, takdim etmek, sunmak, sergilemek, teşhir etmek, isabet etmek, gözden geçirip haline bakmak, bir şeyden yüz çevirmek, geri dönmek, uzunluğun zıddı enine doğru genişlik, yan-kenar, bulut, bir şeye yapılan engel, arzuhal, dilekçe,  yarışmak, zahir olmak, şahsiyet, şeref, eşya , meta, mal hırsı, ganimet,

HALETE : خلط

Bir şeyi diğer şeye katıp karıştırmak, iki veya  daha fazla şeyin parçalarını karıştırmak sütü suyla karıştırmak, bozmak, ifsat etmek, ayrılmak,  konuşmasında saçmalamak, ortaklık,

BENEYE : بنى

 Bina yapmak, duvarını kurmak, yerin üzerinde ev yapmak, sözüne güvenip izinden gitmek, erkek çocuğu olmak,erkek,çocuk, evlenmek, ademoğlu, binanın esası, cisim, bina, yapı, fıtrat, ana caddeden ayrılan küçük yollar.

KADERA: قدر

Bir şeye güç yetirip  kadir olmak, bir şeyi planlamak, ikdidar sahibi olmak, hazırlamak, muktedir kılmak kıyaslamak, miktar, ölçü, hüküm, kader, takdir, tazyik etmek, sıkıştırmak, miktarı tayin etmek, tahmin etmek, miktar, meblağ, şeref ve hürmet, kader, ölçü, kaza, kuvvet, zenginlik.

SÂRA-SEYERA:سار

Yürümek, gezmek, gitmek, harekete başlamak, yönlendirmek, birinin izinde olmak, peşinden gitmek, söz vs. yayılmak, izlemek, uymak, söz vs.yi nakletmek, yaymak, yürütmek, seyrettirmek, sürgün etmek, hayat, davranış, durum, sünnet, sırret, otomobil, yolcu kafilesi, kervan.

HAYYE: حى

Canlı olmak, gelişir olmak, yol işlek olmak, diri kılmak, dirilmek, bitki ve hayvanda gelişen güç, duyan, hisseden, işleyen akıllı güç, üzüntünün ardından gelen dirilik, akıl ve ilimle ulaşılan ebedi hayat, haya, utanma duygusu ateşi körükleyen canlandıran, bir birine dua etmek, selam vermek. bolluk, verimlilik, yağmur, tövbe, hayat, ölümle doğum arasında geçen merhale,canlı, yılan, aslan, mikrop, bekâ, haya etmek utanmak.

SAĞARA: صغر

Küçük olmak, hakir olmak, bir kimseyi  horlamak, minimum, ufak ince şey, zül ve hakarete razı dayanıklı adam

CERAME: جرم

Kesmek, yününü kırkmak, kazanmak, günah işlemek, günah, hata, cürüm ve töhmet isnat etmek, suçlu. Bir şeyi kesmek, bir şey kazanmak, insanı suç işlemeye teşvik etmek, kınamak, suç / günah işlemek, itaatsizlik davranışını yapmak, açık olmak, bir şeyi tamamlamak , bir şeyi sona erdirmek ya da bitinceye kadar bir şey getirmek için [tamamlandıktan sonra].

ZÂNE:زان

Birini güzelleştirmek, süslemek, zimmetlenmek, ziynet eşyası,   donatmak, bezenmek, hoş manzaralı olan şey, berber, kuaför, dekoratör. Hem dünyada hem ahirette insanı hiçbir durumda kusurlu yapmayan şeydir, ama insanı  bir açıdan süsletip başka açıdan süslemeyen şey de kusurdur..

BEKAYE: بقى

Devam etmek, sabit olmak, kalmak, baki kalmak, bakmak, gözetmek, acımak, merhamet etmek, kurtarmak, terk etmek, bırakmak, bir şeyden arta kalmak, fani olmayan, bakiye, süreklilik.

ZAAME: زعم

Sanmak, doğru sanmak, inanmak, söylemek, yalan söylemek, vadetmek, kefil olmak, bir kavme emir sultan olmak, reis olmak, liderlik, iddia, fikir, görüş, itaat etmek.

BERAZE: برز

Gizlendikten sonra ortaya çıkmak, ibraz etmek, ortaya koymak açığa çıkmak,  mübarezeye(düello) çıkmak, aklı tam ve görüşü sağlam olmak, afif ve temiz olmak, abdest bozmak için dışarı çıkmak.

DARABE: ضرب

Vurmak, bir şeyi diğer bir şeye vurmak, bir kimseyi salıvermeyip tutmak, mühürlemek, şekil, çarpma, vurma, darbı mesel, anlatım, misal, gaza ticaret vs. için diyardan çıkıp gitmek, geçip gitmek, ifsat etmek, çalkanmak, eliyle işaret etmek, aralarını bozmak, yeryüzünde yürümek ayağı yere vurmak, yolculuk, nefesli çalgı çalmak.

HASAYE: حصي

Sayı ile elde edilen bilgi, hesaplamak, sayılamayacak kadar çok, men etmek, karın sancısı, bir şeyde iz bırakmak, zimmetine geçmek,  çakıl taşı çok olmak, bir şeyin miktarını bilmek, saymak, anlamak, çok sayı, sayı, nüfus sayımı, kuşatmak, hasat etmek,  istatistik.   

EMELE: امل

Çok ummak, ümit etmek, iyice düşünmek, gereği gibi  düşünmek,beklenti, arzu etmek,  adamın yardımcısı, ümit var, umulan.

NEBETE: نبت

Ekin vs. bitmek gelişmek, ot, sebze bitmek, çocuğu iyi terbiye edip yetiştirmek, botanik, bitki bilimi.

HEŞEME : هشم

Kuru olan ot vs.nin kırılması, çerçöp, bir şeyi kırmak, birine hürmet edip ikram etmek, kemikleri kırılmış baş yarığı, cömert, dar ve derin çukur kazılan yer, ağaçları kurumuş yer, kolay elde edilen kuru odun, bedeni zayıf dermansız adam.

ZERAVE : روذ

Uçup dağıtmak, tozmak, bir şey düşmek, süratle gitmek, rüzgar toprağı savurup tozutmak, bir şeyi atmak düşürmek, himaye etmek, gizlenilen siper edilen her şey,  göz yaşı, başı iki tarafı.

ĞADERA: (غدر

Ahdi bozup hıyanet etmek, sözünde durmamak, bir şeyi bozup terk etmek, dışarıda bırakmak, geri kalmak, bir yerde taş-çatlak- yarık çok olmak, gölden su içmek, bir şeyi hali üzerine bırakmak, gece karanlık olmak, selin bıraktığı su, kılıç, hain, hıyanet eden, hile.

SAFEFE : صفف

İnsanları  bir safta sıra ile dizmek, sırayla uzun uzadı dizmek, sofalar karşılıklı olmak, saf saf dizilmek, sıra olmuş topluluk, sınıf, zırhın altına giyilen elbise, saf tutmak, dizi dizi, dümdüz.

ŞEFEKA : شفق

Şefkat etmek, ıslahına hırslı olmak, meyletmek, bir şeyden korkmak, bahil/cimri davranmak, sakınmak, üzerine titremek, şefkat, merhamet, rahmet, rikkat, güneş batarken gün ışığının/aydınlığının gece karanlığına karışması,  akşamın kızıllığı.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu