Okuyuş

KAYBEDİLEN DEĞERLER

KAYBEDİLEN DEĞERLER

21.10.2021

KAYBEDİLEN DEĞERLER

 

İnanan insanlar olarak yıllarca başörtüsü takmak, oruç tutabilmek ve özgürce namaz kılabilmek için yıllarca mücadele ettik. Türkiye’nin dört bir yanında başörtüsüne özgürlük diye el ele tutmalar, yürüyüşler vs. Kızlar okula, sınavlara ve üniversiteye alınmıyordu. Başörtüsünün üstünde aksesuar gibi bir perukla tiyatro oynamak zorunda kalıyorlardı. İnançlı memur namazı gizli gizli depolarda, soyunma odalarında kılabilirse kılıyor. Cuma namazı ya izin alacak ya da kimsenin fark etmediği uzak camide gözlerden ırak kılabilirse mutlu olacak. Asker anneleri oğullarının yemin merasimine ya da mezuniyet törenine başı kapalı diye alınmadı ve hatta başı kapalı olduğu için okul birincisi kızlara birincilik ödülleri verilmedi.

Sonuç: Kazanıldı. Başörtüsü serbest. İsteyen istediği gibi namazını saklanmadan rahatça kılabiliyor. Cuma namazı için çalışma saatleri ayarlanmış. Yalnız… Bir şeyler eksik, bir şeyler yanlış. Başörtüsü serbest artık cumhurbaşkanı, eşi, kızları da başörtülü; devletin her kademesinde kadınlar rahatlıkla başlarını örtüyor, namazlarını kılıyorlar. Artık yasak yok.  Ama galiba fark etmeden bir tuzağa düştük. Biz başörtüsü namaz derken nasıl oldu anlamadık, namazın da başörtüsünün de değerini kaybettik. Kızlarımız başı kapalı polis, jandarma, asker, profesör, doktor vs. oldu. Baş kapalı ama başı dışında tüm vücut hatları ya ortada ya da açık kıyafetlerle sunuldu. Evde aile içinde bile utanılacak kıyafetler sokaklarda giyilir oldu. Başörtüsü; Allah’ın emri olarak örtülmekten daha çok iş, eş ve makam bulma aracı olarak kullanılır oldu.

Namazın da başörtüsünden farkı kalmadı. Namaz da gösteriş malzemesi olarak kullanılır duruma düştü. Toplumumuz ve dünyamız namaz kılan hırsız, namaz kılan rüşvetçi, yalancı, düzenbaz ve torpilcilerle doldu. Namazın içi boşaldı. Oysa namaz beş vakit olarak günün belli saatlerinde bizi kötülüklerden korumak, aklı Allah’a yükselterek kendimizi öz eleştiriden geçirmek ve yanlışlardan, hatalardan arınmak için farz kılındı. Namaz artık yalnızca nefsi rahatlatma aracı oldu.

Dahası aile kavramını yitirdik. Aileler paramparça. Kadın özgür olsun, yasaklardan çok çekti diye öyle kadından yana yasalar çıktı ki kadınlar nerde duracaklarını bilemez hâle geldiler. Ayaklar baş, başlar ayak oldu. Töre, gelenek, büyüklere saygı eskilerin masalları oldu. Anneanne, babaanne maaşlı torun bakmaya; kızının gelininin maaşlı işçisi olacak konuma getirildi. Torun sevgisi bitti, para sevgisi geldi.

İSRA/23: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.”

24: “Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster.’ diyerek dua et.”

Artık ayetleri görmezden geliyor, okuyacak vakit bulamıyoruz. O çok değerli vaktimizi aileyi, büyüklere saygıyı mahveden içi boşaltılan özgürlük kavramı adına her türlü aşırılığı pohpohlayan dizilere filmlere saatler ayırıyoruz. Hele bir de dedikodu varsa vaktin hiç önemi kalmıyor. İnsanların gözlerini açacak, aklını kullanacakları bir aralık kalmıyor. Reklamlar, diziler, filmler sürekli lüks hayatlar; kredi çekip ömür boyu bankaya köle olacak ama bunu efendilik olarak lanse edecek insanlar... Lüks arabalarda, akıllı evlerde ama ceplerinde beş parası olmayan, bir arkadaşına çay bile ikram edemeyen köleler, bu arabalar ve evleri ile hava atar hâle geldi.

Bir lokma bir hırka dersen sana kahkahalarla gülerler kendi köleliklerini görmeden. O lüksü yaşamak için ömürleri kredi ödemekle geçse de,  haksız kazanç elde edip borçtan kurtulmak için çabalasa da.

İSRA/31: “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz sizi de onları da rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.”

Ayetlerden de anlıyoruz ki hiç kimse aç kalmıyor. Anne baba, güya çocuğunu rahat hayat yaşatma adına gece gündüz çalışıyor. Özel okullar, özel bakıcılar içinde çocuklar manen ölüyor. Anne babasının vereceği sevgi ve şefkatin çocuk için özel okuldan da özel etkinliklerden de daha önemli olduğunu unutuyorlar. Avrupa ülkemizi gerici olarak görüyor. Haklılar, Avrupa önce aileleri parçaladı, on sekiz yaşına gelen çocuğunu ya evden uzaklaştırdı ya da evde kiracı konumuna getirdi. Sonucun ne kadar dehşet verici olduğunu yaşadı gördü. Şimdi ise filmleri, dizileri ile hatta psikologları ile ailenin önemini vurgulamaya ve aileyi toplama çalışmalarına başladı. Bizler de onları on, yirmi yıl geriden takip ettiğimiz için sırayı şaşırmıyoruz önce aileyi parçalamayla başladık.

YUNUS/100: “Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allah) pisliği (huzursuzluğu, azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.”

Burada bize düşen, hayata akıl ve mantık gözü ile bakmak; hayatın farkına varmak; aileyi toplayıp sarıp sarmalamak; büyüklerine saygılı, küçüklerini koruyup gözeten olmak ümidi ve duasıyla…

HANİGÜN