Okuyuş

İSRA SURESİ 97-100. AYETLER

İSRA SURESİ 97-100. AYETLER

24.08.2020

وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّاۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يرًا(97

 

ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَد۪يدًا(98

 

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلًا لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُورًا(99

 

100)قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذًا لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُورًا۟

97.  Allah kime hidayet ederse/mehdi olursa, işte kurtuluşu bulan odur. Kimi de sapıklıkta bırakırsa artık onlar için O'ndan başka veliler bulamayacaksın. Kıyam gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşr ederiz. Varacakları/sığınacakları yer cehennemdir. Ateş her dindikçe, onlara çılgın alevi artırırız.

98.  İşte cezaları/karşılıkları budur. Çünkü onlar, ayetlerimizi kabul etmediler ve: "Biz kemikler ve bir yığın ufantı haline geldikten sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışa meb’uslarız/ diriltileceğiz?" dediler.

99.  Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmağa da kadirdir? Kendileri için, bir süre/ecel kılmıştır, onda hiç şüphe yoktur. Ama zalimler inkardan/uzaklaşmaktan başka bir şey yapmazlar.

100.  De ki: "Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız. Gerçekten insan çok cimridir!

Kelime Açıklamaları

NEFEKA: نَفَق

Harcama için gerekli azık, aile reisinin ehli eyali için bulundurması gereken yiyecek, giyecek, nafaka, NİFAK : Çift delikli hücre, köstebek yuvası (bir girişi ve çıkışı olan), iki çıkışı olan tünel, İki sayısı ile n-f-k kökü ile sıkı bir bağlantı vardır. NİFAK : NAFEGA: dostluk gösterip düşmanlığını gizleyen, içinde olanın zıddını gösteren. denenen girmek. Kafir de  nifakında küfrünü saklayıp  görünüşte imanlı görünmek, münafık bir kapıdan şer’e girerken, öbür kapıdan çıkar, tünel.

VECEDE: وجد

 İstediğini bulmak, elde etmek, bilmek, üzülmek, öfkelenmek, zengin mal sahibi olmak, kainat, yaratmak.Kaybettiklerini bulmak, algılamak, elde etmek, herhangi birini veya herhangi bir şeyi bulmak.

RÂBE: راب

Birini şüpheye düşürmek, şüphelenmesine sebep olmak, endişelendirmek, suizan, bir şey hakkında zanda bulunup sonra onun açığa çıkması, inancın zayıflığı, rahatsız, taciz etmek, zan, şek, şüphe, kuşku, töhmet, bela, musibet.

KADERA: قدر

Bir şeye güç yetirip  kadir olmak, bir şeyi planlamak, ikdidar sahibi olmak, hazırlamak, muktedir kılmak kıyaslamak, miktar, ölçü, hüküm, kader, takdir, tazyik etmek, sıkıştırmak, miktarı tayin etmek, tahmin etmek, miktar, meblağ, şeref ve hürmet, kader, ölçü, kaza, kuvvet, zenginlik.

KATERA : قتر

Evlatlarının nafakasını dar görmek, bir şeye daima bağlı kalmak, tahmin ve takdir etmek, malı az olmak, koku yayılmak, pek öfkelenip kabarmak, zayıf, yan kenar, geçim darlığı, cimri, karanlık,  azaltılmış koşullar altında olmak, daracık.

SAMME: صم

Şişe vs.yi   tıpalamak, yarayı kapatmak, ezberlemek, sağır olmak, sert ve güç olmak, kulağı sağır adam, sesi olmayan, supap, tapa. Duyu organının yok olması, hakka kulak vermeyen hakkı kabul etmeyen.

AMÂ عمى

Buluttan yağmur dökülmek, yağmak, kalp gözü basireti kör olmak, gizli karmaşık kapalı olmak, yolunu göremeyen adam, âmâ, kör,  basiretsiz, kibir, azgınlık

HAŞERA:حشر

Toplamak, hasredip sevk etmek, birini vatanından uzaklaştırmak, bir şeyi diğer şeye şiddetle sokmak, birini sıkıştırıp zahmet vermek, toplanma, kıyamet günü insanların toplanması, haşrı, haşarat, çıyan, yılan vs. hububatın iç kabuğu, mahşer, hasattan sonra arta kalan nebat bitki.

ECELE : اجل

Bir şeyi hapsetmek men etmek, birini bir işten alıkoymak, er geç, biriktirmek, toplamak, belirli bir vakte kadar mühlet istemek, sebep, neden, …den dolayı, nedeniyle, hatırı için, ….mek için, müddet, vade, ölüm vakti, hükmedilen, kadı, ecel.   

MESELE:مثل

Ayak üzerinde dikilip durmak, yerinden ayrılmak, benzemek, bir şeyi bir şeye benzetmek, izinde yolunda olmak,  nazir, denk, karşılaştırmak, göstermek, misli gibi, misilleme,  temsil etmek, piyes vs.yi oynamak, aktör, Bir şey kurmak, bir şeyleri taklit etmek, bir atasözü uygulamak, iyileşme, bir emre uyma, itaat etmek, yolundan gitmek, heykel, faziletli olmak, idealist,  sıfat,  (darbı mesel) benzerlik, benzerlik veya eşdeğer olma.

VECEHE:وجه

Birinin yüzüne vurmak,yüzüstü, birine şerefte üstün gelmek, kişilik, birini bir yere göndermek, yönelmek, dümen, direksiyon, yüz, çehre, anahtar deliği, taraf, cihet, bir şeyin nefsi, zatı, kıble.

HEDEYE: هدي

İrşat etmek, doğru yolu göstermek, hediye vermek, bir adamın bulunduğu hal durum, gündüz, yol, yürürlükte olan yol, sulh yapmak, rehber,  mürşit, kurbanlık hayvan, yol, yön, cihet, misli, kılavuz olmak, uğurlamak, yola rehberlik etmek, yönlendirmek, keşfetmek, bulup çıkarmak, fikir birden aklınagelivermek, doğru yolu - yönü izlemek; doğru yola yönlendirilen, hidayet edilen; doğru yol, yön, yöntem, davranış biçimi. Hediye.

DALLE:ضل

Yoldan sapmak, yanılmak,  yolunu kaybetmek, haktan sapmak, hata etmek, zayi olmak, mahvolmak, bir şeyi yitirmek saptırmak, suyu salmak, batıl, sehven veya amden doğru yoldan çıkış, bilinçsiz yapılan davranış, şaşkınlık, kayıp, yitik, kaybolmak.

MELEKE:ملك

Malik olmak, istila etmek hükmetmek, bir şeyi birine mülk eylemek, köle mülkiyeti, kendisinde tasarruf edebilecek şeyleri güç ile ele geçirmek, güç, sahip olmak, biri kendi nefsine hakim olmak, kendi kendini kontrol etmek, padişah, melik, malik, melek, melaike, meleke, kabiliyet, istidat, idare altında olan şey, imparatorluk, memleket

HAZENE:خزن

Malı bir kasa vs.de saklamak, biriktirmek, sırrı ketmetmek  saklamak, dilini korumak, et bozulup kokmak, fakirlikten sonra zengin olmak, bir şeyi saklamak, muhafaza etmek, yolun yakın olanına gitmek, hazine,zenginlik,  kasa, insanın gönlü, kalbi, mahzen.

CEZÂ-CEZEYE: جزي

Yetmek, kifayet etmek, karşılığını vermek, yerini tutmak,sevap, ikap, ihtiyaç bırakmamak, mükafat vermek,ödemek, cezalandırmak,yerden alınan haraç azınlık vergisi, sıkarak alacağını istemek,  yeten ,kafi gelen.

CEDEDE: جدد

Büyük olmak, yüce olmak, talihli olmak, yeni, yenilemek, yeniden kuvvet kazandırmak, çalışmak, ciddi vakarlı olmak, önem vermek, gayret etmek, Yolun ortası,cadde, geniş yol, dede, rızık, makam, nehir kıyısı, alamet, nişan,yeryüzü,yeniden tekrar, rengarek kumaş vs.

HAŞEYE: خشي

Huşu, saygıyla karışık sevginin yoğurduğu bir korku halidir, çekinmek,  korkmak, ta’zim ve heybeti ile korkmak, korku konusunda yarışmak.

AZAME: عظم

Kemik, kemiğe vurmak, büyük ulu olmak, iş büyük zor gelmek, bir şeyi büyük görmek, tutmak, büyütmek, büyüklenip kibirlenmek, kavmin efendileri, daha büyük, daha önemli, şiddetli musibet, azamet sahibi, hak, hukuk.

MESEKE: مسك

Bir saklamak üzere sıkıca tutmak,tutmak, dilini konuşmaktan tutmak, ateşi gömmek, cimrilik, bahillik, kabızlık bir şeye çok şiddetle yapışıp yakalamak.

BEKEME: بكم

Doğuştan dili tutuk olmak, ahraz, aklının zayıflığından dolayı söz söyleyemez hale gelmek, cehaletten veya kasten konuşmamak, dilsiz.

RAFETE : رفت

Bir şey kırılmak ve ufak ufak olmak, ip kesilmek, azletmek, çürüyüp ufalanıp kırıntı haline gelen şey, saman, her şeyi hurda huş hale getiren şey

HABEVE-HABÂ :خبو

Ateş harb vs. sönüp dinmek, ateşi söndürmek, çadırı dikmek kurmak, kendisine bir şey örtülen örtü, başağın örtüsü

SEARA : سعر

Ateşi karıştırıp alevlendirmek, harbi tahrik etmek, ateş, fırın, delilik, cinnet.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu