Okuyuş

Hicr Suresi hakkında genel bir değerlendirme

Hicr Suresi hakkında genel bir değerlendirme

01.12.2019

HİCR SURESİNDEN ANLADIKLARIMIZ

Allah, insanı salsâlden ve balçıktan yani boş bir ağaç kabuğunun tıngırtısı gibi tıngırdayan, yapışkan, ayağı her ortama kayabilecek bir yapıdan yarattı. Ona ruhundan üfledi ve tüm güçleri toplayıp secde ettirdi.

Allah insana değer vermiştir. Onu karmaşık yapıda ve özü itibariyle gerçeğe dayalı iş yaptığı ölçüde toplanabilen, yegâne güç kaynağına yönelebilen bir yapıda yaratmıştır. İnsan bu değerini düşünme, akletme, sorgulama ile fark eder. Günlük hayatta yaptığımız işleri, verdiğimiz kararları ne kadar düşünüyoruz? Kararlarımızda Allah’ı mı model alıyoruz yoksa falanca dostumuzun, arkadaşımızın, eşimizin, şeyhimizin(!) fikirlerini mi model alıyoruz? Yoksa merkeze Allah dışında her şeyi doldurup, sıradanlaşıp bize bizden yakın olan değeri unuttuk mu? Hicr suresi geçmişte ve günümüzde Allah’ın değeri ile değerlenen ve o değeri unutup giden insanların durumunu anlatıyor.

Eğer ki kendimizi tıngırtıdan, boşluktan, gereksiz insanlardan, konuşmalardan, kaygılardan soyutlayabilir; içimize dönüp Rabb’imizden gelen ruhu ortaya çıkarabilirsek bir seviye elde ederiz ve uğraştığımız yolda bütün güçler bizi destekler. Rabb’imizden gelen bu ruh gerçek, doğrulara dayalı, yasalara uygundur. Bu ruhun doğruluğunu fark edip yaşamaya başladığımızda tıpkı bilgisayar oyunlarında ilerlendikçe daha üst seviyenin yüklemesi gibi bize de bir seviye, üst kimlik bilinci, olayları okuma ve gözlemleme algısı yüklenir. Bunlar oluşurken  Allah’ın sünnetullah/işleyen yasası gereği evrende oluşturduğu güçler bizi destekler. Bu güç ruhen kendini diri hissetme; işimizde, evimizde, girdiğimiz ortamlarda kalıcı mutluluğu elde etme şeklinde de olabilir. Rabb’imizin hangi ruhunu ortaya çıkardıysak, hangisini uyguladıysak ona göre bizi o güçler destekler. Herhangi bir olağanüstülük; tuhaf varlıklar; anlamamızı engelleyen, bizi bizden uzaklaştıran, şekilci bir durum var mı? Yok. Tamamen kazanıma dayalı bir hayat.

Eğer iblis gibi yaparsan yani seni ilgilendiren şeyi unutursan; gereksiz insanlar, hayatlar, şeyler peşinde koşarsan gerçeklikten uzaklaştığın için ümitsiz ve sıradan yaşantıya razı olursun. Dirileceğin güne kadar yıkıcı bir varlık olarak kalırsın. Önce kendini sonra toplumu parçalarsın ve hep mutsuz olursun. Aynı şekilde Allah’ın yasası gereği olumsuz, seni mutsuz edecek güçler, insanlar, olaylar seni bulur. Ne zaman kendinde dirilmeyi gerçekleştirirsen o zaman bu cehennemden kurtulursun. Kendindeki bu değerleri düşünmeyen, sorgulamayan, Allah’ı hak ettiği şekilde ölçülendiremeyen insan; kader, basiret, büyü, görünmez şeyler (ne hikmetse kimsenin göremediği şeyi sadece o görür) diyerek işin içinden sorumluluk almadan kurtulduğunu sanır. Bunlar için kaçınılmaz bir azap vardır.

Evrensel yasaya uygun davrandığımızda er ya da geç bunun sonucunu alıyoruz. Bize bizden daha yakın olanın değeriyle değerleniyoruz. Bunun en somut örneğini surede geçen İbrahim peygamber olayından anlıyoruz. İbrahim peygamberin yıllardır peşinde koştuğu bir gerçeklik varmış, sonucunu almış. Peki bizim bulduğumuz, uğruna yıllarca emek sarf edebileceğimiz bir gerçekliğimiz, bir davamız var mı? Yoksa herkes gibi ezbere söylenmiş havalı laflar, taklitten öteye geçemeyen işler, yaşantılar peşinde miyiz?

Sürekli kendimizi bir öz denetimden geçirmediğimizde kolay bir şekilde yanlış yapmaya başlarız. Hayata karşı duruşumuzdaki netlik silinmeye başlar. Bu hâl süreklilik kazandığında hayattaki rollerimiz, sınırlarımız, seviyemiz, toplumsal kimliğimiz birbirine karışır. Nerede, nasıl, ne yapacağını bilmeyen insan başkasının değerlerine de saldırır. Azap onlar için kaçınılmazdır. Bu gerçeklik Lut peygamber üzerinden anlatılmıştır. Kendimizde tüm rollerin oturduğundan, kimliğimizin net olduğundan emin olmamız gerekiyor.

İşe her ne kadar kendimizden başlasak da bu toplum içinde yaşıyoruz. İnsanların basitliği, sığlığı, kimlik ve kişilikten uzak yaşantıları bizleri üzüyor. Allah da bunu biliyor. Bu yüzden surenin sonunda yapmamız gerekenleri belirtmiştir. Eğer gerektiği gibi hamt ile tesbih eder (Her yerde, her zaman Allah’ı ve onun kurallarını yüzdürmeli, ilk önceliğimiz O olacak şekilde davranmalıyız.) ve ona secdeye (Davranışımızı başımızı eğerek, alnımızı yere koyup onunla konuşmaya çalışarak tamamlamalıyız.) devam edersek olgunluk çağına ereceğiz ve o zaman kesin bilgi bize gelecek. Bu kesin bilgi/gerçeklik bize ulaşana kadar  onurlu bir yaşam için çaba göstermeli, Rabb’imizi tanımaya çalışmalıyız.  

                                                                                                                                                                                                                                                               

Önceki Sonraki